İlay Alpgiray: Modayı filme almak
MBFWI için çektiği dinamik moda videolarının yanı sıra, Fashion Film Fest İstanbul 2017’daki “Faded Age” filmiyle dikkatleri üzerine çeken İlay Alpgiray ile elektronik müzikten yönetmenliğe evrilen yolculuğundaki duraklarını ve ilham kaynaklarını konuştuk.
Yönetmenlik koltuğuna nasıl oturdun? Bu işin okulunu okudun mu?
2008 senesinde ağabeyim İlkay ile birlikte elektronik müzik yapıyorduk. O zamanlar benim yatkın olduğum taraf müzik değildi. Turizm okuyordum. Hazırladığımız müziğin klibini ben çekmek istedim. O klip MTV, Dream TV gibi kanallarda yayınlandı. O dönemde MTV’de klip yayınlatmak çok zordu. Biz teklif etmediğimiz halde yayına girdi ve bir numara oldu. İşte o anda, “Tamam ben bu işi yapmak istiyorum!” dedim ama sonradan klip çekmeyi bırakıp sinema okumaya karar verdim. Sinema okurken çektiğim kısa filmle beraber gerçek anlamda bu işe başlamış oldum.
MBFWI Fall’17 sezonunun reklam filminde çok iyi iş çıkarmışsın. Böyle büyük bir organizasyonu 49 saniyeye sığdırmak nasıldı?
Normalde set için verilen süre, aslında sizin kendinizi kurtaracağınız zamanı da kapsıyor. Örnek vermek gerekirse; bir saniyeyi on tekrar alacak şekilde planlıyorum. Kurgularını ben kendim yaptığım için de ne çekeceğimi ve nasıl planlamam gerektiğini biliyorum. MBFWI’yi çekerken de neyi nereden alıp nereye bağlayacağımı aslında kafamda planlıyordum. Bu nedenle daha kolaylıkla hallettim. Filmin 49 saniye olması, biraz da Instagram’a yüklenen videoların kısa olması gerekliliğinden. Video Instagram’da sürekli döneceği için, başı ve sonu aynı noktaya gelecek şekilde hazırladım. Kurguda en önemli şey, en başta müzik seçimi. Müzik ritmine göre görüntüleri kurgulamak daha kolay oluyor.
Modayla aran nasıl? Fashion Week’te seni bu sene en çok etkileyen şovlar hangileri oldu?
Hepsini izleyemedim, en son Şiyar Akboğa defilesine katıldım. Geçen sezon da DB Berdan defilesini çok ses beğenmiştim. Moda benim için sadece kıyafet değil. Her şeyi kapsıyor: doğa, değişen dünya, müzik, efektler, insanlar… Moda hep güncel kalıp takip etmekle alakalı. Çekmek istediğim şeyleri daha özgür yansıtabildiğim için de özellikle moda filmlerini tercih ediyorum. Müzik kliplerini de çekerken keyif alıyorum. Örnek vermem gerekirse, bize bir reklam filmi işi geldiğinde, müşteri çok fazla müdahale ediyorsa, sadece işi istendiği gibi yapıp bitiriyorum. Fakat müşteri sadece “Ürünümüzün belli bir noktasını siz ön plana çıkarın” diyerek bazı seçimleri büyük ölçüde bize bırakıyorsa keyif alıyorum; tabii o zaman çok daha özgür işler üretebiliyoruz.
Favori tasarımcın kim?
Erkek tasarımlarında Emre Erdemoğlu’nu ve Can Yunus Çetinkaya’yı çok beğeniyorum. Kadında Çiğdem Karavit’i…
Son olarak Fashion Film Fest İstanbul 2017’de Çiğdem Karavit’in son koleksiyonu üzerine kurulu “Faded Age” adlı filmi yönettin. Fikir nasıl ortaya çıktı?
Fikir tamamıyla Çiğdem Karavit ve BogArt’ın senaryosuyla ortaya çıktı. İlk önce çok anlaşılabilir bir senaryo değildi. Solan bir dünyayı anlatmak istedik. İnsanlar birtakım kapılardan geçiyorlar ve her şey soluyor. Filmin başında karakterler bir sarayın bahçesindeler. Ortam bolluk ve bereketi temsil ediyor: Sonra aynaya bakan bir kızın durumdan memnun olmadığını ve kendisini daha farklı hayal ettiğini görüyoruz. Çiğdem Hanım’ın isteği doğrultusunda gelişen senaryoya benim katkım, filme bir de at dahil etmek oldu. Bulutlar hızla akıp gidiyor ve hava aniden soluyor. Günlük hayatta bu gibi şeyler olabiliyor. Hava güzelken bir anda dolu yağabiliyor mesela. Atın ürkmesi, havanın bir anda değişmesi, daha sonra filmdeki karakterlerin adeta bir güç onları çekiyormuşçasına istemsizce kapılara yönelmesi gibi detaylar, filme damgasını vuruyor. Çiğdem Karavit’in son koleksiyonundaki renkli kıyafet tasarımlarının hepsinin, birer beyaz taslağı var. Biz her iki kostümü de filmde kullanarak bu geçişi vermek istedik. Montajda efektler de çok fazla kullanıldı. Örneğin final sahnesi için istediğimiz gibi bir yer bulamadığımız için, hayalini kurduğumuz mekanı efekt ile oturttuk.
Yaptığın diğer işlerden bunu ayırt eden neydi?
Gerçekten ilk defa bir eser bıraktığımı hissettim. Bu çok evrensel bir şey. Bir ressama ait gerçek tabloların kıyafetlere işlenmiş olması çok özel. Dünyada artık çok hızlı bir tüketim var. Her şey soluyor, her şeyi çabuk tüketiyoruz. İnsanlar biraz daha sadelik arıyor. Filmin sonunda da sadelik varmış gibi görünüyor, fakat aslında özgürlük ve sadelik ilk başta veriliyor. Saray bahçesi olduğu için daha şaşaalı gözükse de…
Filmin müziğine de katkın oldu mu? Müzik hayatının neresinde?
Filmin müziğini ağabeyim İlkay Alpgiray yaptı. Müzik benim için çok önemli. Bana anlatılan bir senaryoyu dinlerken bile kafamda müzikle beraber kurguluyorum. Faded Age’i çekerken de yeniden beraber müzik yapmanın keyfine vardık. Filmin akışını oturturken, en başta aynı notayı yaylılarla çaldık; daha sonra geçiş için araya doğal sesler ve sonra aynı nota dubstep gibi elektronik tarza geçti. Nota hiç bir şekilde değişmedi. En sonunda Japon ezgisiyle yine aynı notayı çaldık. Dünyanın solması hissini müzikle yaratmayı amaçladık. O tınılar ve vurgular hissinizi bir anda değiştirebiliyor. Dolayısıyla müzik bence başrolde, çünkü bütün duyulara hitap ediyor.
Biraz da Fashion Film Fest İstanbul 2017 izlenimleri alabilir miyiz?
Çok güzel bir organizasyondu. Türkiye’de böyle platformlar olması çok önemli. Çünkü zaten sanat için yeteri kadar alan yok ve biz buna açız. Çiğdem Karavit’in filmi bana geldiğinde bu kadar heyecanlanmamın nedeni de bu. Yani normal bir video klipte ve reklam filminde, anlaşılması güç sanatsal ve ütopik şeyler kullanamıyorsun. O yüzden böyle bir organizasyon bize çok iyi geldi. Öncelikle Tuna Yılmaz’a ilgisi için teşekkür ederim. Organizasyonun her aşamasında yanımızdaydı.
Etkinliğin sana en çok ilham veren tarafı ne oldu?
Moda filmlerinin dünyadaki yerini ve diğer yönetmenlerin neler yaptığını gördük. görmüş olduk. Modada olduğu gibi video çekimlerinde de trendy olan detaylar var. Örneğin glitch efekti geçmişte çok kullanılıyordu, sonra bir ara yok oldu ve şimdi yeniden hayatımıza girdi. Tüm bunların yanında, koleksiyon anlatımlarının nasıl yapıldığına dikkat ettim. Kimisi çok uçlarda, kimisi ise çok sade bir anlatım kullanmıştı. Sonuçta her zaman öğrenmeye açık bir iş yapıyoruz. Hiçbir zaman “oldum” diyemeyiz.‘ “Oldum” dediğiniz anda kendinizi kapatırsınız.
Reklamdan çok, sanat eseri gibi kurgulanmış moda filmlerine alışık değiliz. Bu konuda dünyadan beğendiğin başka örnekler var mı?
Victor Claremont’un “Breaking Rules” adlı filmi beğendiğim örneklerden.
Her yaratıcı karakterin kendini tazelemeye ihtiyacı vardır.Bu anlamda kaçırmadığın event’ler var mı?
Fashion Film Fest İstanbul, Boğaziçi Film Festivali gibi etkinlikleri, Akbank ve İKSV organizasyonlarını kaçırmamaya çalışıyorum. Yoğunluktan dolayı arada takip edemesem de genel olarak takipteyim.Vimeo’ya girip oradan insanların neler yaptıklarını da izlerim. Ancak çok fazla takip ederek başkalarının işlerinden etkilenmekten de korkuyorum.
Bir şeyden etkilenmek kötü mü?
Tekniğini öğrenerek ondan ilham alırsanız kötü değil tabii ki. Taklit etmeyip işin temelini öğrendiğinizde, onu daha farklı yerlerde de geliştirip kullanabilirsiniz. Ne öğrenirseniz size kar kalır.
Bu aralar hayatınının ana teması olan müzik?
Daha çok elektronik müzik dinliyorum.
Seni en çok etkileyen film?
Wes Anderson’ın “Budapeşte Oteli”. Bu konuda çok netim ve defalarca izleyebilirim. O filmde çok garip bir şey var. Filmin formatı sürekli değişiyor. Bir an da 16:9 oluyor, sonra 4:3 oluyor gibi… Wes Anderson resmen hayalimdeki işi yapmış. Ben perspektif ve boyut sevmem. Benim olayım simetri ve iki boyut. Wes Anderson da bu hissi yaratan açıları bulmuş; o yüzden çok beğeniyorum.
Şimdi sırada ne var?
Aslında hayalini kurduğumuz şeyler var ama biraz da bize gelen işler gündemimizi belirliyor. Hedefini koyduğumuz konuya gelecek olursak, tabii ki bir sinema filmi yapmak istiyorum. Hayalimdeki için de bir süre daha beklemeliyim.
NEREDE?
İlay Alpgiray’ın filmleri için:
https://vimeo.com/ilayalpgiray