Deren Talu: “Oyunculuk Benim için Daha Ağır Basıyor”


Oyunculuk ve modellik kariyerini birlikte sürdüren Deren Talu, Eric Morris metoduyla aldığı eğitimin kendisini nasıl dönüştürdüğünü anlattı. Notre Dame’ın Kamburu’nda Esmeralda karakterini canlandırmayı hayal eden Talu, minimalizme yakın bir stil anlayışına sahip. Günlük hayatında 90’ların süpermodellerinden ilham alıyor ve en beğendiği tasarımcılar arasında Saint Laurent ve The Row yer alıyor. Kamera önünde büyümenin avantajlarını ve dezavantajlarını paylaşırken, sosyal medyanın hem bir vitrin hem de bir baskı unsuru olduğuna dikkat çekiyor. Kendini en yaratıcı hissettiği yerlerden biri olarak Paris’i gösteriyor. Edebiyata olan tutkusuyla dikkat çeken genç isim, geçen yıl 76 kitap okuduğunu belirtiyor. Son dönemde en çok heyecanlandığı yapım ise Ben Stiller’ın yönettiği “Severance” dizisi.
Röportaj Çağla Küçükdereli Fotoğraflar Serhat Hayri Styling Seda Solmaz Saç Sayit Esen Makyaj Mesut Özuzun Kurumsal İletişim Mine Gündüz Prodüksiyon Nutek Studio
Deren Talu, sanata ve modaya olan ilgisini kariyerinde birleştirerek kendini farklı alanlarda geliştirmeye devam ediyor. Oyunculukta en büyük motivasyonunun karakterlerin derinliklerine inmek ve onları izleyiciye hissettirmek olduğunu söylüyor. Kendi stilini zamansız ve sofistike olarak tanımlayan Talu, sadeliğin şıklığını benimsediğini belirtiyor. Moda dünyasında Anthony Vaccarello’nun tasarımlarını etkileyici bulduğunu dile getiriyor. Sosyal medyanın kariyerindeki önemine değinirken, kendini ifade etmenin en güçlü yollarından biri olduğunu düşünüyor. En çok ilham aldığı şehirlerden biri olarak Paris’i gösterirken, İstanbul’un da yaratıcı yönünü beslediğini söylüyor. Sanatın ve edebiyatın hayatında büyük bir yer kapladığını, özellikle klasik eserleri okumaktan keyif aldığını belirtiyor. Gelecekte kendini farklı sanat dallarında da denemek ve yaratıcı projeler içinde olmak istediğini paylaşıyor.
Hayatının nasıl bir dönemindesin? Neler yapıyorsun?
Hayatımın çok güzel bir dönemindeyim. Geçen gün çok güzel bir ödül aldım. Emeklerimin karşılığını almak beni çok mutlu ediyor. Bolca çekim yapıyorum, koşturuyorum. Bir yandan haftanın dört günü spora gitmeye başladım. Bu da beni çok motive ediyor.
Oyunculuk, modellik ve medya dünyasında farklı alanlarda yer alıyorsun. Seni en çok hangi alan besliyor ve uzun vadede kendini en çok hangi alanda görmek istiyorsun?
İkisini de yapmayı çok seviyorum. Bence sevdiğiniz işi yapmak çok önemli. Tam bir işkolikim. Çalıştığım zamanlar çok mutlu oluyorum. Oyunculuk benim için biraz daha ağır basıyor. Farklı karakterlere bürünmek ve onların hikayelerini anlatmak çok tatmin edici ve eğlenceli. Modellik de bir tür oyunculuk. Taşıdığınız kıyafetin, stilin ruhuna bürünmek, onu kamera önüne taşımak ve bunu stil sahibi bir şekilde yapmak çok hoşuma gidiyor.
Oyunculuk eğitimi aldığın süreçte kendinle ilgili yeni keşfettiğin yönler oldu mu? Hangi karakteri oynamak seni en çok heyecanlandırırdı?
Üniversite için Los Angeles’a gittiğimde Eric Morris’ten oyunculuk eğitimi aldım. Bu, bir oyuncu olarak benim için inanılmaz bir deneyimdi. Eric Morris metodu bana göre karakter oluşturmak ve seyirci karşısında onu ete kemiğe büründürmek için mükemmel bir yöntem. Kendini çok iyi tanımayı ve insanlar karşısında savunmasız bir halde tüm duyguları yaşamayı gerektiriyordu. Bu süreç beni çok geliştirdi. Korktuğum şeyleri yenebilme gücüm olduğunu gördüm. Oynamak istediğim rollere gelince; Notre Dame’ın Kamburu çekilse Esmeralda karakterine hayat vermek isterdim. Ya da Les Misérables’da Fantine. Sylvia Plath’in hayatı çekilse bu da çok oynamak istediğim bir rol olurdu. O kadar çok var ki…
Kendi stilini nasıl tanımlarsın? “Old money” estetiği, minimalizm ya da maksimalizm gibi belirli bir moda anlayışına yakın hissediyor musun?
Kendimi günlük hayatımda minimalizm akımına daha yakın hissediyorum. Basic beyaz tişörtler, croplar, deri ceketler, kotlar giymeyi seviyorum. Trend ve vintage parçalarla kombinlerimi tamamlıyorum. Kimi zaman rock tarz da hoşuma gidiyor. Özel günlerde ve bir ödül törenine katıldığımda ise daha iddialı kıyafetler, elbiseler giymek hoşuma gidiyor.
Moda çekimleri ve podyum deneyimlerinden yola çıkarak, seni en çok heyecanlandıran veya kendini en güçlü hissettiğin anlar hangileri?
Çekimlerde beni en çok heyecanlandıran anlar, çekimdeki herkesin—model, fotoğrafçı, stylist, saç, makyaj—bir olup uyumlu bir şekilde beraber çalışıp çok güzel bir iş ortaya koyması. Herkesin elinden gelenin en iyisini yapması. Podyumda ise yürürken seyirciden aldığınız enerji ve içinizden dışarıya yansıyan özgüven.
Günlük hayatında stilini belirlerken ilham aldığın bir ikon ya da dönem var mı?
90’ların stiline bayılıyorum. Çok cool ve dinamik. Kendi stilimde de 90’lardaki süpermodellerden ilham alıyorum. Gisele Bündchen ve Kate Moss’u çok beğeniyorum.
Moda dünyasında seni en çok etkileyen tasarımcılar kimler? Onların estetik anlayışı senin stiline nasıl yansıyor?
Saint Laurent (Anthony Vaccarello) kesinlikle. Makyajdan kıyafetlere en sevdiğim marka. Siluetlerini çok beğeniyorum. Çok klas, sade ve cool tasarımları var. Mary-Kate ve Ashley Olsen’ın The Row markasını da çok beğeniyorum. Sade ve şık.
Kendi koleksiyonunu çıkarsaydın, hangi parçalar mutlaka yer alırdı ve nasıl bir hikaye anlatırdı?
Kendi koleksiyonumu çıkarsaydım bolca kahverengi (en sevdiğim renk) ve deri (ceket, pantolon, şort) olurdu. Kısa botlar, stilettolar ve bu ara çok beğendiğim loaferlar mutlaka olurdu. Aynı zamanda leopar ve danteli de kullanırdım.
Kamera önünde olmanın en büyük avantajı ve dezavantajı sence nedir?
Kamera önünde büyüdüm diyebilirim. Bu durumun daha çok avantajı oldu benim için. Yaptığım meslek göz önünde olmayı gerektiren bir meslek, bu yüzden bu açıdan faydalı oldu. Ama aynı zamanda büyürken bütün yaptığınız hareketler göz önünde oluyor ve büyütülebiliyor. Bu açıdan küçük bir dezavantajdan da söz edilebilir. Bu durum beni eleştirilere karşı daha tepkisiz bir hale getirdi. Bunun da olumlu bir şey olduğunu düşünüyorum.
Dijital dünyada kendini ifade ederken nelere dikkat ediyorsun? Sosyal medyanın moda ve sanatla olan ilişkisini nasıl değerlendiriyorsun?
Dijital dünyada kendimi ifade ederken olabildiğince dürüst olmaya çalışıyorum. Olduğu gibi hayatımı paylaşmaya çalışıyorum. Kimi zaman öyle olmuyor tabii ki ama buna çalışıyorum. Sosyal medya, moda ve sanat için çok önemli bence. Herkes her türlü bilgiye sosyal medyadan ulaşıyor. Tüm tasarımcıların yeni çıkan koleksiyonlarını anında takip edebiliyoruz ve trendleri de görebiliyoruz.
Bugünün genç nesli için sosyal medya hem bir vitrin hem de bir baskı unsuru. Kendini dış dünyanın beklentilerinden nasıl koruyorsun?
Sosyal medya aracılığıyla bizi eleştirenleri umursamamamız gerekiyor, aynı şekilde övgünün de çok hoşumuza gitmemesi gerekiyor bence. Herkes hayata kendi penceresinden bakıp ona göre yorum yazıyor. İnsanların yazdığı yorum zaten aslında kendiyle ilgili oluyor. Aynı zamanda karşılaştırmaya çok müsait bir ortam. Ben kendimi geliştirmeye ve kendimin en iyi versiyonu olabilmeye odaklanıyorum.
Takipçilerinle en organik bağ kurduğun anlar hangileri? Sosyal medyada seni en çok motive eden şey nedir?
Sosyal medyada beni en çok motive eden şey, kariyerinin ve hayatının bir portfolyosu gibi olması. Başarılarını ve mutluluklarını paylaşabileceğin güzel bir alan. Daha çok üretmeye motive eden bir alan aynı zamanda.
Günlük hayatında seni en çok mutlu eden küçük detaylar neler? Bir sabah rutinin var mı?
Kahve, güneş, müzik dinlemek, güzel bir film izlemek, arkadaşlarımla sohbet etmek… Sabah rutinim ise haftada dört gün uyanır uyanmaz spora gidiyorum. Bu, güne çok mutlu başlamama sebep oluyor.
Yoğun bir günün ardından kendini şımartmak için neler yaparsın?
Çikolata veya tatlı bir şey yerim. Tatlıya çok düşkünüm. Sıcak bir duş alırım veya saunaya girerim.
Kendini en yaratıcı, üretken ya da ilham dolu hissettiğin yerler ya da anlar var mı?
Kendimi en yaratıcı ve ilham dolu hissettiğim yerlerden biri kesinlikle Paris. İstanbul’dan sonra en sevdiğim şehir. Havası, sokakları, kültürü beni çok etkiliyor.
Modellik ve oyunculuk dışında keşfetmek istediğin ya da gizli bir yeteneğin olduğunu düşündüğün başka bir alan var mı?
Tam bir kitap kurduyum. Edebiyata tutkuyla bağlıyım. Geçen sene 76 kitap okudum. Rus edebiyatı klasiklerini okumayı çok seviyorum ve genellikle İngilizce okuyorum. Geçen yıl içinde War and Peace, The Master and Margarita ve Crime and Punishment’ı okudum. Favorim, Dostoyevski’nin Crime and Punishment (Suç ve Ceza). Ana karakterin suçluluk ve delilik arasında gidip gelen psikolojisini okumak beni çok etkiledi. Türkçe okumayı da seviyorum. Zülfü Livaneli’nin Serenad’ı ve Elif Şafak’ın On Dakika Otuz Sekiz Saniye’si en beğendiğim kitaplardan. Bu alanda bir şeyler yapmak çok isterim.
Eğer kendine geçmişte bir tavsiye verebilseydin, ne söylerdin?
“Anı yaşamayı unutma.” demek isterdim. Çünkü bazen bunu başarsam da, bazen çok geçmişe ya da geleceğe odaklanıp o anın keyfini çıkaramıyorum. Bu huyumu küçüklüğümden itibaren kırmak isterdim.
Son zamanlarda seni en çok heyecanlandıran şey ne?
Son zamanlarda beni en çok heyecanlandıran Severance adında bir dizi. Gerilim ve gizem dolu. Yeni bölümü için neredeyse gün sayıyorum. Oyunculuklar, Ben Stiller’ın yönetmenliği, kurgu—hepsi müthiş.