Geçmişten Bugüne: Yves Saint Laurent
Son dört yıldır Anthony Vaccarello’nun harikalar yarattığı Parisli modaevi Yves Saint Laurent’in ilham veren hikayesini ve Tom Ford’dan Alber Elbaz’a, Stefano Pilati’den Hedi Slimane’e, hepsi birbirinden yetenekli kreatif direktör kadrosunu mercek altına aldık. Modaevinin tarihinde keyifli bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?
Her Şey Onunla Başladı: Yves Saint Laurent
1936’da Cezayir’de varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğan Yves Henri Donat Mathieu-Saint-Laurent, nam‑ı diğer Yves Saint Laurent’in en büyük tutkusu her zaman giysilerdi. Öyle ki çocukluğu kağıt bebeklerle ve çizimlerle geçen ünlü modacının ilk giydirdiği kişi ise büyük hayranlık duyduğu annesiydi. Henüz 18 yaşındayken bir moda tasarım yarışmasını kazanarak Paris’in ışıltılı haute couture dünyasına adım atan tasarımcının asıl dönüm noktası; Fransız yazar, illüstratör ve Vogue Paris editörü Michael de Brunhoff tarafından Christian Dior ile tanıştırılmasıydı. Hatta kısa sürede ne kadar yetenekli olduğunu kanıtlayan Laurent, Christian Dior’un 1957’deki ani vefatı ile henüz 21 yaşındayken Dior’un kreatif direktörü oldu. Ardında, modern kadınlara adeta stil dersleri veren haute couture ve hazır giyim koleksiyonları bırakan tasarımcı, tam üç yıl sonra ortağı ve hayat arkadaşı Pierre Bergé ile kendi adını taşıyan markasını kurdu.
Derin bir tutkuyla bağlı olduğu haute couture dünyasına, yaratıcı kimliğiyle nezaketin yanı sıra adeta mizah katan tasarımcı, “Sokaktaki özgürlüğü, yüksek modanın da tatması gerekiyor. Haute couture provokatif, küstah ve eğlenceli olabilmeli” mottosuyla hareket etti. Gerek yenilikçi tasarımları, gerekse imza attığı devrimler ile yüksek modanın bugünkü temellerini inşa eden ikonik tasarımcılardan biri olmayı başardı.
Gelin, zarif ancak çizgi dışı tasarımlarıyla sokak modasını haute couture’e taşıyan Yves Saint Laurent’in moda arenasına kazandırdıklarından bahsedelim. Catherine Deneuve ve Grace Kelly gibi dönemin ünlü isimlerinin müşterisi olduğu ikonik tasarımcı, Piet Mondrian’ın soyut çalışmalarından esinlenerek hazırladığı Mondrian Koleksiyonu’yla yüksek moda ile sanatın tutkulu ilişkisini başlattı. Üstelik podyumda ilk kez siyahi mankenleri kullanarak ayrımcılığı ortadan kaldıran ilk tasarımcı da tahmin edebileceğiniz üzere Mösyö Laurent oldu. Bildiğiniz üzere, 1930’lu yıllarda kadınların pantolon giymesi, toplumun değerleriyle tamamen zıt düşüyordu. Pantolon, maskülen duruşun yegane simgesi olarak sadece erkeklerin gardırobuna has bir parçaydı. Erkek ve kadın modası arasındaki çizgiyi adeta yok eden ve güçlü kadınlara seslenen Yves Saint Laurent, keskin dikiş hatlarıyla ön plana çıkan “Le Smoking” adını verdiği tasarımıyla büyük bir devrime imza attı. Böylece o dönemde pantolon bile giyemeyen kadınlar, smokin takım elbiseyle tanıştı. 1966’daki haute couture defilesi, her ne kadar o dönemki buyer’lardan hak ettiği ilgiyi görmese de Bianca Jagger ve Nan Kemper gibi ikonik isimler tarafından giyildi.
1971’de radikal bir karar vererek Yves Saint Laurent Pour Homme parfümü için objektif karşısına geçen Laurent, tasarımcıların da yıldızlarının parlayabileceğini gözler önüne serdi ve ilerleyen yıllarda kendi parfümlerinin yüzü olan Tom Ford ve Marc Jacobs gibi isimlere ışık tuttu. 1976’daki “Opéras et Ballets Russes” koleksiyonu ile eleştirmenlerin övgüsünü kazanan Laurent, 2002 yılında moda sahnesinden indi. Aynı yıl verdiği bir röportajda “Günümüz çağdaş kadınının gardırobunu yarattım, kendi çağımın dönüşümüne bu şekilde katkım oldu. Benim kıyafetlerle yaptığım şey, resimde, müzikte, mimaride ve diğer sanat dallarında yapılanlar kadar önemli olmayabilir. Ama olsun, ben kendimi kadınların hizmetine sunmak istedim. Yani onlara, bedenlerine, giydiklerine, hayatlarındaki tutumlarına hizmet etmek, son yüzyılda yaşanan kadın özgürleşme hareketleri içerisinde onlara eşlik etmek istedim” açıklamasında bulunan efsanevi tasarımcının yeri asla dolmayacak.
Alber Elaz
Yves Saint Laurent, 1998 yılında kendini sadece haute couture koleksiyonlarına adamak adına, markanın hazır giyim tarafı Rive Gauche’u Alber Elbaz’a emanet etti. İsrail asıllı Elbaz, New York’un terzileriyle ünlü Garment District’inde bir ustanın yanında çalışarak kariyerine ilk adımını attı. Ardından İsrail’deki Shenkar College of Engineering and Design’da eğitim alan tasarımcı, 1984 yılında New York’a taşındı. 1989’da Gucci’de önemli bir pozisyonda olan Dawn Mello ile tanışmasıyla, ünlü couture ustası Geoffrey Beene’nin atölyesinde yedi yıl çalışma fırsatı yakaladı. Guy Laroche döneminde de önemli başarılara imza atan Elbaz’ın Yves Saint Laurent hikayesi sadece üç sezon sürdü. Laurent’in izinden gidip sanatsal koleksiyonlar yaratan ve 1999 İlkbahar/Yaz koleksiyonunda güçlerini Mario Sorrenti ile birleştirerek dönemin en sinematografik kampanyasına imza atan Elbaz’ın bu yolculuğu, Gucci Group’un memnuniyetsizliği yüzünden 2001 yılında son buldu. Verdiği bir röportajda Yves Saint Laurent ailesinde kendisini h
er zaman bir damat gibi hissettiğini belirten tasarımcı, Tom Ford’un onu işten çıkarmasına çok üzüldüğünü de dile getirdi.
Tom Ford
994 yılında Gucci’nin kreatif direktörlüğünü üstlenerek moda arenasında hayli ses getiren Tom Ford, 1996 yılında Gucci Group’a yüzde doksanlık bir kar payı sağlayarak, markanın bünyesine Yves Saint Laurent’i de dahil etmesini sağladı. Haliyle Yves Saint Laurent’in de kreatif direktörü olarak markanın yönetim sürecine katılan tasarımcı, zaman zaman Saint Laurent ile fikir ayrılığına düşse de markanın satışlarında hızlı bir artış ivmesi gözlendi. Saint Laurent, Tom Ford’un gerçekleştirdiği ilk defileden sonra kendisine “hayatının şaheserini dakikalar içerisinde yok ettiğine” dair bir mektup gönderse de, yeni bir çağın başladığını işaret eden koleksiyon çarpıcı bir etki yarattı. Amerikan Moda Tasarımcıları Derneği tarafından birçok ödüle layık görülen ve Steven Meisel imzasını taşıyan kampanya çekimleriyle seksiliğe yeni bir boyut katan Ford, YSL ve Gucci için 16 başarılı koleksiyon hazırladıktan sonra kendi markasını kurduğunu duyurdu.
Stefano Pilati
Tom Ford’un kendi markasını kurmak üzere Yves Saint Laurent ile bağını koparması üzerine, kreatif direktörlük koltuğuna eski Miu Miu tasarımcısı Stefano Pilati oturdu. Pilati, tasarımcı Nino Cerruti’nin yanında staj yaparak moda dünyasına adım attı. Yirmili yaşlarındayken Versace, Jil Sander, Dries Van Noten ve Valentino gibi büyük modaevlerinin kumaş danışmanlığını üstlendi. 1993 yılında Giorgio Armani’de erkek giyim tasarım asistanı olarak işe alındı. 1995’de Prada’da kumaş araştırma ve geliştirme alanında çalışmaya başlayan Pilati, üç yıl sonra MiuMiu’da Yardımcı Tasarımcı oldu. 2000 yılında Yves Saint Laurent’te Tom Ford ile çalışmaya başladı ve sadece iki yıl sonra hazır giyim markası Rive Gauche’un Tasarım Direktörü pozisyonuna yükseldi.
İmza attığı bu başarılar ona kreatif direktörlüğü getirdi. İlk koleksiyonunu 2005 İlkbahar/Yaz defilesi ile tanıtan Pilati, fırfırlı mini elbiseler, hacimli etekler ve kalın kemerler ile markanın keskin terziliğine ve minimal detaycılığına saygı duruşunda bulundu. Sekiz yıl kreatif direktörlük yapan tasarımcı, 2012’de Ermenegildo Zegna’nın tasarım sorumlusu olarak Couture koleksiyonlarını yönetmeye başladı. Piati, aynı zamanda rmenegildo Zegna Group’un triko alanında uzmanlaşan lüks kadın giyim markası Agnona’da kreatif direktörlük yaptı, ancak Temmuz 2015’te bu görevini bıraktığını açıkladı. Tarihler 3 Şubat 2016’yı gösterdiğinde, Ermenegildo Zegna’dan ayrılan Pilati, sadece bir yıl sonra Instagram hesabından Random Identities markasını duyurdu. Zarif estetiği ve eşsiz tasarım yeteneğiyle bilinen Pilati, bu yılın başlarında 97’incisi düzenlenen Pitti Uomo’daki sunumuyla modaseverlerin takdirini kazandı. Random Identities her ne kadar bir erkek giyim markası olarak yola çıksa da, fuarda sunduğu kadın & erkek ayrımı gözetmeyen koleksiyonunda dantel detaylar ve ince zincirler göze çarpıyordu.
Hedi Slimane
Hedi Slimane, 2012 yılında bayrağı Stefano Pilati’den alarak Yves Saint Laurent’in kreatif direktörü olduğunda, moda evinin isminden Yves’i çıkarmak gibi radikal bir karar verdi. Yetenekli kreatif direktör, bu kararla ne kadar tepki toplasa da geri adım atmadı. 2015 yılında verdiği bir röportajda bu tavrının altında aslında en büyük etkenin Yves Saint Laurent’in 1966’da buna karar vermesi olduğunu belirtince, moda severler için bir süper kahramana dönüştü.
Ecole du Louvre’da sanat tarihi eğitimi alan Slimane, kariyerine 1997’de Yves Saint Laurent erkek koleksiyonlarını tasarlayarak başladı. 2000 — 2007 yılları arasında Christian Dior’un erkek markası Dior Homme için hazırladığı erkek koleksiyonlarıyla yıldızı parladı. Yıllar sonra moda evine kreatif direktör olarak dönen ve Amerikan Moda Tasarımcıları Derneği’nin ödül verdiği ilk uluslararası erkek giyim tasarımcısı olan Slimane, çok yönlü karakteri ile moda arenasına yeni bir perspektif getirdi. Los Angeles’ın gençlik kültüründen esinlenen Slimane, kimi zaman grunge kimi zaman da rock şıklığını yakalayan kıyafetleriyle ulaşılabilir bir moda yaratmaya çalıştı. 1970’lerin ve 1980’lerin ihtişamlı şıklığını koleksiyonlarına da ustaca dahil eden Slimane; her biri arzu nesnesi niteliğinde olan deri ceketler, rock yıldızı çizmeleri ve metalik parti elbiseleri tasarlayarak kalp atışlarımızı hızlandırdı. Model konusunda çok seçici olan tasarımcı, Saint Laurent’de geçirdiği dört sene boyunca Edie Campbell ve Cara Delevingne gibi markanın ruhunu yakalayan en cool modelleri seçti. Defilelerinde gerçek performanslara yer vererek, moda ve müziğin buluşmasını sağlayan Slimane, 80’ler disko kültüründen etkilenerek ortaya koyduğu 42 parçalık Sonbahar/Kış 2016 koleksiyonu ile Saint Laurent’e veda etti. Slimane, 2018 yılında minimalist formları ve temiz çizgileri ile bildiğimiz Phoebe Philo’nun 10 yıl geçirdiği Céline’in kreatif direktörü oldu.
Anthony Vaccarello
Kadın siluetini ön plana çıkaran kesimlerinin yanı sıra seksi rock’n’roll tarzı ile tanınan AnthonyVaccarello, 2016 yılında bayrağı Hedi Slimane’den devralarak Yves Saint Laurent’in altıncı kreatif direktörü olarak göreve başladı. Brüksel’de İtalyan bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Anthony Vaccarello, Belçika’nın titizliği ve güney duygusallığı arasındaki mükemmel sentezi temsil ediyor. Gençken, Richard Avedon’un Versace için çektiği ikonik kampanyaları inceleyerek moda kariyerine başlama kararı alan tasarımcı, giysiye deneysel ve kavramsal yaklaşımıyla tanınan La Cambre’dan 2006 yılında mezun oldu.Yeni mezunken, muhteşem bir şekilde dokunmuş deriden yaptığı bir koleksiyonla Grand Prix du Festival d’Hyères’i kazandı. 2006’da Karl Lagerfeld’in ilgisini çekti ve Fendi’nin İtalya’daki kürk atölyelerinde çalışmaya başladı. 2009 yılında kendi adını taşıyan markasını piyasaya sürdükten sonra birinci sınıf bir moda figürü ile arkadaş oldu: Sonbahar/Kış 2010-11 Koleksiyonu’nun kampanyasında kusursuz geometrik kesimleriyle ön plana çıkan seksi elbiseler içinde arz‑ı endam eden aktris ve şarkıcı Lou Doillon. 2011 yılında ANDAM Ödülü’nü kazanan tasarımcının 2012 İlkbahar/Yaz koleksiyonu, cesur kadınları ile podyumda görücüye çıktı; Anja Rubik, Joan Smalls ve Abbey Lee Kershaw gibi dönemin en gözde modelleri, bu tasarımları podyumda gururla taşıdı.
Versace’ye hazırladığı koleksiyonun New York Moda Haftası’nda büyük ses getirmesinden sonra, Ocak 2015’te dinamik ve eğlenceli çizgisiyle bilinen Versus Versace’nin başına geçti. Donatella Versace ile kurduğu doğal ve akıcı iletişim sayesinde markayla kusursuz bir uyum yakaladı. Hatta Versace “Onun taze enerjisine ve yaratıcılığına bayıldım. Genç, yetenekli ve markaya taze kan getirecek kişilerin çevremde olmasını çok seviyorum” diyerek Vaccarello’dan övgüyle bahsetti. Ancak Vaccarello, dört yıl önce ani bir karar alarak Donetella’nın prensi olmaktan vazgeçip Yves Saint Laurent’in kreatif direktörü oldu. Yves Saint Laurent’in CEO’su Francesca Bellettini de yaptığı açıklamada, Anthony Vaccarello’nun modern estetik anlayışının modaevinin ruhu ile kusursuz bir uyum içerisinde olduğunu ifade etti. Donatella da ona bu yeni yolculuğunda şans dilemeyi ihmal etmedi.
“Saint Laurent şıklığı her zaman kusurdan doğar” diyen Vaccarello, yarattığı koleksiyonlarla beklentileri mükemmel bir şekilde karşıladı. Örneğin Sonbahar/Kış 2020–21 Koleksiyonu’nda 90’lı yılların kendinden emin tavrını ve burjuvazi duruşunu modernize eden başarılı tasarımcı, aykırı materyalleri karıştırarak cüretkar siluetler yarattı.Yeni hamlelerini merakla bekliyoruz!