Emre Erdemoğlu: Yenilikçi, Dinamik, Elegan


Erkek giyiminin tabu deviren tasarımcılarından Emre Erdemoğlu ile Kenan Doğulu gibi önde gelen sanatçılar için tasarladığı sahne kıyafetlerinden yeni koleksiyonuna ve evdeki kreatif sürecine kadar her şeyi konuştuk.
Tasarım background’unuzu nasıl özetlersiniz?
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Moda Tasarımı Bölümü’nden mezun oldum. İlk koleksiyonum “Sandık Lekesi” ile EİB Moda Tasarım Yarışması’nda ikincilik ödülü aldım. Bunun üzerine ulusal ve uluslararası birçok yarışmada ödüller aldım. Ardından İtalya’ya davet edildim ve ilk defilemi İtalya’da gerçekleştirdim. 2012’de İtalya’da “Planör” adını verdiğim koleksiyonumla “Most Creative Collection” (En Yaratıcı Koleksiyon) ödülüne layık görüldüm. 2014 A/W “Clark Gable” koleksiyonu ile Vogue İtalya’nın dikkatini çekince, Turkish Leather Brand ile ortak bir projede buluştum. Vogue dergisi için 8 sayfalık bir moda çekimi gerçekleştirerek, İtalya’nın Floransa şehrinde özel bir davetle koleksiyon lansmanını gerçekleştirdim. Ondan sonraki süreçte markamın satış noktalarını geliştirdim. İtalya, Berlin ve İstanbul başta olmak üzere her yıl koleksiyonlarımı farklı ülkelerde sunmaktayım.
Özellikle erkek modasını tercih etmenizin nedenlerini ve erkek giyim tasarlamanın artılarını/eksilerini öğrenebilir miyiz?
Üniversitede öğrenci olduğum yıllarda markalaşma sürecim başladı ve bu süreçte kadın giyimin erkek giyimine oranla dünyada bambaşka bir yere geldiğini, yelpazesinin çok daha geniş olduğunu gördüm. Kendim için alışverişe çıktığım zamanlarda da erkek modasının çok kısır ve alanının dar olduğunu deneyimledim. Bu da erkek modadına başlamamda önemli bir sebep oldu aslında. Erkek giyimi, kadın giyiminden çok farklı. Daha eğlenceli. Erkekler inandıkları kişilere teslim olurlar. Kadınlar ise başkaları için giyindiği için hata yapma oranları daha yüksektir. Stilde belli bir yolda gidemezler. Hep değişkendir, çünkü etraflarında çok fazla rakipleri vardır. Erkek gerçekten ihtiyaç duyar, satın alır. Bunu yaparken de teslim olur.
Emre Erdemoğlu stilini tarif etmenizi istesek… Tasarımlarınızı oluştururken zihninizin köşesinde nasıl bir erkek profili canlanıyor?
Yenilikçi, dinamik, elegant… Bu üçünü taşıyor olmanız gerekiyor her şeyden önce. Stiliyle ilham veren, giydiği ürünün ruhuyla kendi ruhunu öpüştürebilen erkeklerin gardırobuna hitap ediyorum. Hikayesi olan karakterleri seviyorum. Daha kolay anlaşıyorum onlarla.
Bir koleksiyon hazırlarkenki düşünme şekliniz nasıl; nelerden ilham alırsınız?
Öncelik her zaman hedef kitledir benim için; oluşturduğum hikayedeki karakterlerle hedef kitlem arasında bir bağ oluştururum. Bu dengeyi kurmayı başardıktan sonra “Concept Board”umu hazırlarım. Sezonun temasını belirlemeden önce anahtar kelimelerimi oluştururum. Bunların anlamlarını, tarihsel boyutundan günümüzdeki yerine kadar araştırırım. Anahtar kelimemin sanata, spora, yaşama etkilerine bakarım. Hikayemin içerisine girecek ana ve ara renkleri belirlerim. Konseptimle ilgili yeterince araştırma yaptıktan sonra ortaya çıkan kimlik yüzümde tebessüm oluşturup beni heyecanlandırıyorsa bu doğru yolda olduğumu gösterir. İşte bu yüzden bütün koleksiyonlarımın bir dili olur. Söyleyecek birşeyleri, anlatacakları vardır. Hikaye tadındadırlar…
Erkek modasında tabuları deviren bir tasarımcısınız… Erkek giyimindeki en kısıtlayıcı tabular neler size göre?
80’lerde hakim olan cinsiyet rollerine karşı çıkma ve bir anlamda bu cinsiyet rollerini “bükme” anlayışını bu aralar çok düşünüyorum; çünkü o zaman için yenilikçi ve cesur olan bu fikirler, 2000’li yılların Y Kuşağı için artık aşılmış bir konu. Y Kuşağı artık her iki cinsin de istediği gibi davranabileceğini, tek bir uygun “kadın” ve “erkek” görünümünün olmadığını düşünüyor. Artık insanlar sokaklarda cinsiyet ayrımı gözetmeksizin uzun bir kazak, dar bir tayt veya bol desenli bir gömlek giyebiliyorlar. Cinsel kimliğin kıyafetler aracılığıyla belirlenmesine karşı çıkış, 21. yüzyılda artık su götürmez bir şekilde haklı bulunuyor. Benim de koleksiyonlarımda bu kavramı yakalamanız mümkün.
AW 19/20 sezonunda sunduğunuz “Onu Alma Beni Al” koleksiyonunda yorganımsı puf dokular, şık saten erkek pijamalarının dış giyime uyarlanmış halleri, sıcacık, cosy, neredeyse domestik bir ruh vardı. Hazırlarken nereden yola çıkmıştınız?
Bu koleksiyonda geçmiş, gelecek ve an arasındaki ilişkide, duygu, hayal ve gerçeklikler ekseninde, aşkın sonsuz gücü ile perçinlenen “Onu Alma Beni Al” temasını vurguladık. Sezen Aksu’dan ilham alınarak hayata geçirilen koleksiyon, özellikle aşka olan inancımızın yok olduğu bu süreçte bizi bekleyen geleceğe karşı optimist bir tavır takınıyor. Koleksiyonun bütününde Sezen Aksu şarkılarını ilmek ilmek işledik. Tüm detaylarda Sezen Aksu portresini grafiksel bir dille yorumlayıp şarkı sözlerini koleksiyona enjekte ettik.
Bir sonraki Sonbahar/Kış sezonunu nasıl hayal ettiniz?
Emre Erdemoğlu 2020–2021 Sonbahar-Kış koleksiyonu, “Beni Bağrına Bas” temasıyla birbirimizi bağrımıza basmanın, cömertliğin, bitip tükenmez bir sabrın, önyargısız olmanın, birbirimizin hatalarını, budalalıklarını ve çirkinliklerini kabul etmenin ve en zor anlarda bile birbirimize daha sıkı sarılmanın hala mümkün olduğu bir dünya öneriyor. İnsan ilişkilerinin günümüzde geldiği son noktayı protestan bir anlatımla ifade etmeye çalıştım koleksiyonda duygunun, hissiyatın azaldığı bir dünyayı kabul etmeyip birbirimize daha sıkı sarılmamız gerektiğini farklı bir dille anlattım. Koleksiyonun bütününde, birbirine sarılmış insan figürlerini dokuma ve baskı teknikleriyle ilmek ilmek işledik. Tüm detaylarda sıkı sıkı sarılan figürleri grafiksel bir dille yorumlayıp, üç boyutlu tasarlayıp koleksiyona enjekte ettik. Dönem olarak 70’ler üzerinde çalıştığım için bol aksesuarlı bir koleksiyon göreceksiniz. Uzun deri eldivenler, geometrik formda trikolar, çantalı kemerler, yerle bir atkılar defilenin süprizleri arasında yer alıyor. 70’ler stili yıkamasız, likrasız gramajlı jean’leri bu sezon koleksiyonumda ilk kez göreceksiniz. O size çok tanıdık gelen slim fit Emre Erdemoğlu kalıpları, yerini deforme olmuş formlara bıraktı bu sezon. Çok geniş omuzlarla izleyenleri şaşırtacağız… Öte yandan sıcak ve soğuk renklerin bir arada kullanımı, iki kutuplu bu koleksiyonu daha da çarpıcı ve eğlenceli hale getiriyor. Ana renk olarak gök mavi ve pişmiş portakal önemli rol oynuyor. Lila, limon sarısı ve sonbahar yeşili yardımcı karakterler olarak ara tonlara enjekte edildi. Ama asıl starımız şımarık beyaz! Bu koleksiyonun saflığı ondan sorulur…
“Dönem olarak 70’ler üzerinde çalıştığım için bol aksesuarlı bir koleksiyon göreceksiniz. Uzun deri eldivenler, geometrik formda trikolar, çantalı kemerler, yerle bir atkılar defilenin süprizleri arasında yer alıyor.”

Emre Erdemoğlu — Simge Sağın
Denim ve deri tasarımlar çalışmak konusunda ustasınız. Bu iki dokuyu üzerinde iyi taşımak isteyenlere nasıl ipuçları verirdiniz?
Çok teşekkür ederim… Deri, bu işe başladığım ilk günden beri kullanmaktan çok keyif aldığım özel bir materyal. Zamansız bir ürün. Jean de öyle… Asla modası geçmeyen, kaldıkça güzelleşen muhteşem ikili olarak görüyorum. Bence herkesin gardırobunda bu zamansız, kurtarıcı iki ürünün olması gerekiyor. Açıkçası benim bile hayatımı kolaylaştırıyor. Yıkamalı, kalıbı iyi bir jean pantolon, iyi dikilmiş bir deri ceketiniz varsa gardırobunuzda, günü kurtarırsınız!
Kenan Doğulu’nun sahne kıyafetleri, özellikle de çarpıcı ceket tasarımları size ait. Tabii bu arada Murat Boz, Çağatay Ulusoy gibi başka ünlüleri de giydiriyorsunuz. Nasıl bir ilişkiniz ve çalışma şekliniz var ünlülerle?
Kenan inanılmaz bir müzisyen. Onunla uzun yıllardır çok keyifle çalışıyorum. Sahnesi, enerjisi, vizyonu, sanatı, her şeyiyle kusursuz. Hep çok heyecanlı, ışıl ışıl… Sahne kostümleri konusunda da çok titiz. Işıltıyı, işlemeyi, nakışı, boncuğu en çok ona yakıştırıyorum. Ne zaman yeni bir şey yapsam “Bu Kenan!” diyorum. Yenilikçi, özgür ve çok hakim sahnesine. Bütün iyilikler onda toplanınca çalışması da çok keyifli oluyor tabii. Merve Kırşan, styling konusunda sonsuz yetenekli. Tüm süreci onunla beraber yapıyorum. Kenan stili diye bir şey var. Onun deri ceketleri, şapka ve aksesuarları, nakışlı, işlemeli gömlekleri… Diğer sanatçı arkadaşlarımla da bu proses aynı şekilde ilerliyor. Hepsi çok teslimiyetçi. İnanarak geliyorlar bana. Teslim oluyorlar. Hepsi sahnede biraz daha hareketliliği tercih eden sanatçılar. Keyifle hazırlıyorum hepsine.
Erkek koleksiyonları tasarlamanıza rağmen, Ayşe Hatun Önal’ı da giydirdiniz. Emre Erdemoğlu kadını ona mı benzerdi?
Aslında özellikle seçilmiş bir isim değildi. Ben cinsiyetsiz ürünler tasarlıyorum. Erkek için yaptığım bir takım kadına da çok rahat uyarlanabiliyor. Veya kadın için yaptığım bir kabanı erkek koleksiyonuna adapte edebiliyorum. Dünya çok farklı artık, cinsiyetsiz. Formlar, silüetler kimliksiz. Bu yüzden benim kadın kimliğimle erkek kimliğim bire bir aynı. Yenilikçi, dinamik, elegant…
Pandemi dönemindeki içe kapanmamızın izlerini, gelecek tasarımlarınızda ve koleksiyonlarınızda görecek miyiz? Bu dönem sizi nasıl değiştirdi?
Dezavantajı avantaja çevirmek diye bir şey varmış! Zor zamanlardan geçtiğimiz şu günlerde, teslim olmak yerine üretmeye devam ediyorum. Evimdeyim. Köklerime indim. Uzun zaman sonra ilk kez kendimle baş başa kaldım. Düşünecek, üretecek, askıya aldığım her işimi iyileştirecek bir zamandayım. Şimdi zaman kriz yönetme zamanı. Oturup hiçbir işe yaramama zamanı değil. Daha çok üretme, daha çok kenetlenme, çoğalma zamanı. Yepyeni bir koleksiyon hazırladım. İnanılmaz keyif alarak yapıyorum işimi; çok yakın dostlarım bilir. Koleksiyon bitmek üzereyken ve her şeyin planlaması yapılmışken askıya almak zorunda kaldım işlerimi. “Koleksiyon iyileştirme” diye bir şey vardır. Her sene koleksiyonum bittiğinde bu “iyileştirme” sürecine vakit bulamıyordum. İlk kez bu süreci yaşıyorum. Koleksiyonda eksik bulduğum parçaları tamamlıyor, yeniden eskizler çiziyorum. Fazla bulduğum parçaları şimdilik askıya alıyorum. Yeni fikirler, yeni dokular, renk bloklamaları buluyor ve styling’i de yeniden revize ediyorum. Ve çıkan sonuçtan oldukça mutluyum!
“Erkek için yaptığım bir takım kadına da çok rahat uyarlanabiliyor. Veya kadın için yaptığım bir kabanı erkek koleksiyonuna adapte edebiliyorum. Dünya çok farklı, cinsiyetsiz. Formlar, silüetler kimliksiz.”
Genel olarak moda dünyasında sürdürülebilirlik, empati gibi kavramların öne çıktığını gördük. Sizce moda ve tasarım dünyası, kendini dünyaya karşı daha sorumlu hissedecek mi? Trendler ne yönde değişecek?
Hızla gelişen ve değişen dünyada “fast fashion” akımının içinde birçok markanın birbiriyle yarış edercesine ve adeta “Nasıl kalitesiz üretim yapabilirim?” dercesine oluşturduğu kargaşayı yakından üzülerek izlemekteyim. Bu hızla gelişen, değişen ve para hırsıyla kavrulan dünyada, doğanın bize nasıl olumsuz tepkiler verdiğini hepimiz görmekteyiz. Bireysel olarak herkesin bu anlamda üzerine düşeni yapması gerekiyor. Hızlı tüketimle beraber modada bir stilden bahsetmek mümkün değil. Örneğin ben 90’lardan sonraki moda trendlerini ve akımlarını size anlatamam. Hızlı tüketim çağı maalesef bu kavramları da hızlı tüketmeye neden oldu. Bence hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız. Toplum olarak hızlı ve gereksiz tüketime bir son verip geri dönüşüm algısını yaygınlaştırmalıyız. Doğada var olan atık plastik ve malzemeleri dönüştürerek gelecek nesile örnek olacak projeler yapmalıyız. Bir jean pantolon üretiminin ne kadar su kaybına neden olduğunu, fabrika atıklarının nelere sebep olduğunu, hava kirliliğin asıl sebeplerinin ne olduğunu insanlara anlatmalıyız. Amerika’da her sene yaklaşık olarak 13 milyon ton tekstil ürünü imha ediliyormuş. Düşünsenize, bu kadar büyük miktarda su kullanımını. Global su kirliliğinin %20’sini tekstil atıkları oluşturuyormuş. Biz tüketiciler farkındalığımızı arttırıp gereksiz fast fashion alışverişini azaltarak veya ikinci el giyimi benimseyerek ihtiyacı olanlara da verebiliriz. Sonrasında hem tekstile hem de çevreye destek olan tüketici sınıfında yerimizi alabiliriz.
Şu sıralar üretkenliğinizi korumak için kendinizi nasıl motive ediyorsunuz?
Sakin olmaya çalışıyorum. Üretmeye evimde devam ediyorum. Yarım kalmış eksik tüm işlerimi tamir ediyorum. Kendimle ilgili iyileşme sürecindeyim. Bitkilerimle ilgileniyor, koleksiyonuma yeni çizimler ekliyorum. Uzun süredir rafa kaldırdığım plaklarımı dinliyorum. Yepyeni sound’lar keşfettim. Ailemle, arkadaşlarımla daha sık konuşup güzel zamanlar için planlar yapıyorum.
“Hızla gelişen ve değişen dünyada “fast fashion” akımının içinde birçok markanın birbiriyle yarış edercesine ve adeta “Nasıl kalitesiz üretim yapabilirim?” dercesine oluşturduğu kargaşayı yakından üzülerek izlemekteyim.”
Son zamanlarda gördüğünüz en güzel şey neydi?
Bir filmden çok etkilendim. “Maudie’nin Hikayesi”ni çok sevdim. Gerçek hayattan uyarlanmış, İrlanda yapımı bu film, evrende hayalgücünden daha yüksek bir şeyin olmadığını kanıtlar nitelikte. Sally Hawkins ve Ethan Hawke’ın yüksek oyunculuğu da filmin içinde kaybolmanıza neden oluyor.
Müzikle ilginiz hangi düzeyde? Neler dinliyorsunuz?
Sanırım müzik olmadan çalışamam, yaşayamam, üretemem. İşte, evde her yerde kulağımda olmalı. Beni inanılmaz besliyor. Evimde sürekli plak dinliyorum. Ses kalitesi, duygusu daha yüksek benim için. Son günlerde Billie Holiday, Lena Horne, Nina Simone, Percy Sledge, Ben E. King, James Brown, Barbara George gibi isimlerin plaklarını aldım. Zamanda yolculuk yapıyorum. Özellikle Percy Sledge’in “When a Man Loves a Woman” şarkısına bayılıyorum.
“Çok şey planladım… Sanırım yakın dostlarımla sahilde güzel bir brunch sonrası yürüyüş yapmak istiyorum. Bir süre kapalı alanlarda olmak isteyeceğimi sanmıyorum.”
Evden çıkıp yeniden hayata karışmaya başladığınızdaki ilk yapacağınız şey ne olacak?
Çok şey planladım… Sanırım yakın dostlarımla sahilde güzel bir brunch sonrası yürüyüş yapmak istiyorum. Bir süre kapalı alanlarda olmak isteyeceğimi sanmıyorum. Doğaya karışmak, taşa toprağa dokunmak istiyorum.
Bu yaşadıklarımız gelecek planlarınızı nasıl değiştirdi? Şimdi sırada ne var?
Kendi markamla ilgili yepyeni bir sürece giriyorum; aslında tasarımcılar için sağlıklı bir süreç başlıyor. Yenilenen dünyada el işçiliğinin, sanatın, zanaatın kıymetinin artacağını düşünüyorum. Özel dikimin, kaliteli kumaşın ve ürünün daha katma değer kazanacağı bir döneme giriyoruz. Yenilenme ve yapılanma sürecindeyiz. Biraz da yeni dünya anlayışı öğretecek bize neler yapmamız gerektiğini…