Melis Sezen: Sahnenin Sihri
Sadakatsiz dizisiyle yıldızı parlayan Melis Sezen sahnede olmanın büyüsünü çok erken yaşlarda keşfedenlerden. Üniversitede kamera arkasını seçmiş olsa da oyunculukla bağını hiç koparmamak asıl arzusu. Karakteristik havasıyla kendine hayran bırakan ve IMDB’nin Starmetre listesinde ilk 100’e de girerek hepimizi şaşırtan genç yıldız, bu sayımızın kapağında! Keyifli sohbetimiz ise ilerleyen sayfalarda…
Röportaj Çağla Küçükdereli Fotoğraflar Serhat Hayri Videograf Mertcan Sarı /
Vats İstanbul Moda Direktörü Çağla Küçükdereli Styling Sıla Ceren Özyurt
Saç ve Makyaj Mesut Özuzun Prodüksiyon Mine Gündüz
Fotoğraf Asistanı Uğur Sarıduran Styling Asistanı İrem Akadam
Saç ve Makyaj Asistanı Gizem Nacak
Seni biraz tanıyabilir miyiz? Oyunculuk kariyerin nasıl başladı; okullu musun, alaylı mı? Eğitimini sürdürüyor musun?
Daha ilkokuldayken yaratıcı drama dersimiz vardı ve benim en sevdiğim dersti. Öğretmenim ailemle konuşup kesinlikle tiyatro eğitimi almam gerektiğini söyledi. Böylece ilk olarak Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde tiyatro eğitimime başladım. Amcam bana bir kamera hediye etmişti. Sürekli kısa filmler yazıp arkadaşlarımla çekerdim. Ya da bir film izlerken en sevdiğim sahneyi hemen yatak odasına koşup, kapayı kapatıp, sanki filmdeki karakter benmişim gibi kendi kendime oynardım. Yani oyunculuk benim için kendimi bildim bileli var. Benim yolculuğum… Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde 10 yaşında ilk tiyatro eğitimimi aldıktan sonra lise boyunca da tiyatroya devam ettim. Tiyatronun yeri çok ayrı, sahnede olmak bambaşka benim için ama kendimi her zaman ekran önünde de hayal ediyordum. Koç Üniversitesi’nde Medya ve Görsel Sanatlar okuyorum; yani bir nevi kamera arkasını 🙂 Eğitimim hala devam ediyor, son sınıftayım. Üniversitede kamera önüne geçmek için hazır hissettim kendimi. “Artık zamanı geldi, haydi Melis, denemeye başla bakalım” dedim kendime ve ilk audition’ımı verdim! Çok şükür, çok güzel işlerin içinde olma şansım oldu. Çok iyi ekiplerde çok iyi oyuncularla çalıştım. Her gün daha da iyi olabilmek için çalışıyorum.
Bu süreçte ailenin desteğini gördün mü? Genelde zor, meşakkatli ve belirsizliklerle dolu bir meslek olarak görülür oyunculuk… Bu durum günümüzde değişti mi sence?
Çok şanslıyım bu konuda; her zaman da teşekkür ederim bunun için. Ailem benim en büyük destekçimdi. Ailem her zaman bana da kardeşime de “Ne yapmaktan mutlu oluyorsanız onu yapın. Yaptığınız işi severseniz özenirsiniz, daha iyi olmak için çabalarsınız. Başarı ve mutluluk böyle gelir,” der. Her meslek gibi oyunculuk da çok zor ve dediğiniz gibi… Asıl belirsizlik, işin bir an olup bir an olmama durumu; bu insanı korkutabiliyor. İşin maddi zorluğu bir yana, psikolojik olarak da uzun süre işsiz kalabilecek olmak çok yıpratabiliyor. Bu yüzden ben özellikle Medya ve Görsel Sanatlar’ı seçtim. Bir taraftan oyunculuktan hiçbir zaman kopmamak; bir yandan da kamera arkasını öğrenmek, günün birinde kendi filmimi çekebilmek, kendi senaryomu yazabilmek için. Eğitimim, oyunculuk konusunda da beni besledi. Bu yüzden çok mutluyum.
“Üniversitede kamera önüne geçmek için hazır hissettim kendimi. ‘Artık zamanı geldi, haydi Melis, denemeye başla bakalım’ dedim kendime ve ilk audition’ımı verdim!”
Oyuncu olmak isteyen gençlere neler tavsiye edersin?
Önce kesinlikle tiyatro eğitimi almalarını! Sahne çok başka bir şey. Sahnede olmak, sahneye çıkmak, sahnede yaptığınız her şey. Öyle başka ki… Mesela benim kendimi en özgür hissettiğim yer sahnedir. Özgüvenimin geliştiği, hiç tanımadığım bir sürü yönümü keşfettiğim yer. Her şeyin ötesinde sihirlidir sahne. Bir oyuncu mutlaka sahneye çıkmalı. Bunun yanında bol bol film ve oyun izlemek, bol bol kitap okumak da bir karakter çıkarırken çok güzel beslenebileceğiniz yerler. Bir de empati yeteneğini geliştirmek ve dinlemek, gözlemlemek, karşındakinin duygusunu hissetmeye çalışmak çok önemli.
Bugüne kadar en sevdiğin ve eğlenceli bulduğun set hangisiydi?
Ahh, nasıl ayırabilirim ki? Hepsinin yeri çok başka gerçekten ve hepsi de çook keyifliydi! Ama şöyle bir şey söyleyeyim: Çok şanslıyım ki hiç sorunlu bir sete denk gelmedim. Bir de en önemlisi, her sette biraz daha büyüdüğümü fark ediyorum. Mesela ilk setim “Hayat Bazen Tatlıdır” bir lise işiydi ve gerçekten liseye geri dönmüş gibiydik. Hepimiz gençtik ve çoğumuzun ilk işiydi, o yüzden sanki işte değil de okulda gibiydik. “Mucize 2 Aşk” da en çok eğlendiğim setlerden. Muhteşem bir kadro, yaz ve Foça, tatil gibi bir setti.
2019 yılında IMDB Starmetre listesinde ilk 100’e girdin. Tanınmış bir kişi olmak hayatında neleri değiştirdi? Kendin gibi olabiliyor musun?
Hiçbir şeyi değiştirmedi desem… Tabii ki kendimim, her zaman da öyle olacağım. IMDB Starmetre’ye girmek çok gurur vericiydi benim için. Kendimi orada görünce çok şaşırdım ve çok mutlu oldum.
Aşık olmak zorlaştı mı mesela? Hayatına girecek kişiden beklentilerin neler?
Günümüzde herkes için zorlaştı aşık olmak. Ama bir ilişkideki en önemli şey gerçek sevgi ve birbirine iyi gelmek bence. Birbirini yükselten, destekleyen, gerçekten değer veren ve güven içinde emek verilen bir ilişki olması önemli benim için.
“Benim kendimi en özgür hissettiğim yer sahnedir. Özgüvenimin geliştiği, hiç tanımadığım bir sürü yönümü keşfettiğim yer. Her şeyin ötesinde sihirlidir sahne.”
“Ya İstiklal Ya Ölüm” tarihi mini dizisinde başrol karakteri Nazan’ı canlandırdın. Dönem dizilerinde yer almak sana ne hissettirdi? Yine böyle bir dönem dizisi teklifi gelse kabul eder miydin?
Daha önce dönem olarak “Mucize 2 Aşk” ve “Şampiyon Bold Pilot” filmlerinde rol almıştım. Üçüncü dönem işim ve benim için eeen güzel yıllar; 1920 yılı, Milli Mücadele yıllarında, Amerikan Kız Koleji’ne giden, çevresindeki işgalden bihaber paşa kızı Nazan’ın aşık olmasıyla gözünün açılmasını, gerçekleri görmesini, genç bir kız olarak kadın hakları hakkındaki muhteşem öncü fikirlerini ve vatanını kurtarmak için çabalamasını izledik. “Ya İstiklal Ya Ölüm” öyle özel bir proje ki, Milli Mücadele’nin 100. yılı anısına yapılmış. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘karakterinin’ de yer aldığı dizide, insanların canı pahasına vatanı kurtarmak için verdiği mücadele anlatılıyor. Bu projenin bir parçası olmak çok gurur verici. Aynı zamanda saç, makyaj ve kostüm ekibimiz o kadar harikaydı ki! O giydiğim elbiseler, şapkalar, kabanlar, zarif takılar! 1920 saç modelleri! Onları bırakmak çok zor oldu benim için. Dönemi çok seviyorum; hep de kendimi döneme ait hissederim zaten. O yüzden dönem işini her zaman seve seve ayrı bir heyecanla okurum. Tekrar bir dönem işi yapmak çok isterim.
“Sadakatsiz” dizisinde Derin rolünü canlandırıyorsun. Ses getiren bir karakter oldu, rolünü sevdin mi? Olumlu ya da olumsuz aldığın tepkiler neler?
Derin’den bahsedecek olursam, çoğu kişi ondan nefret ediyor. Derin yanlış kişiye aşık olmuş, hiç beklemediği şekilde hamile kalmış, çok yanlış ve zor bir durumun içinde sıkışmış bir genç kız. Duyguları öyle dalgalı ki… Çok uçlarda yaşıyor duygularını. Hem hayata karşı çok tutkulu, inandığına sahip çıkan, hem de öylesine sıkışmış biri ki bazen ne yapacağını bilmiyor. Bir oyuncu için böylesine duygu yoğunluğu ve değişkenliği olan bir karakteri canlandırmak hem zorlayıcı hem de daha da keyifli bence. Ayrıca maalesef ki birçok dizide tek yönlü, karikatürize kadın karakterlerle karşılaşabiliyoruz. Bu dizide ise sadece iyi veya kötü yanlarıyla karakteri karikatürize etmek yerine; karakterin insan olmaktan gelen derinliğini, duygusunu, tutkularını, hatalarını işliyoruz. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi. Bu yüzden Derin’i çok sevdim ve ona hayat verdiğim için çok mutluyum. Kendi adıma çok güzel yorumlar alıyorum ve çok mutlu oluyorum.
Oyuncu olarak hayalini kurduğun, içinde olmayı çok istediğin bir proje ya da birlikte rol almak istediğin bir isim var mı?
Kill Bill’e hastayım mesela! Uma Thurman deyince gözlerimden kalpler çıkıyor. Beatrix gibi bir karakteri canlandırmak… Ya da Tim Burton’ın kurduğu o gotik dünyaya inanılmaz hayranım; öyle bir dünyanın parçası olmayı çook isterim!
Modayı ne kadar takip ediyorsun? Bir stil danışmanıyla çalışıyor musun?
Çok iyi stil danışmanı arkadaşlarım var; özel bir şey olduğunda onlarla çalışıyorum ama her şeyin öncesinde benim bütün stilime en çok etkisi olan kişi annemdir. Annem inanılmaz zevklidir. Bütün alışverişlerimi her zaman onunla yaparım ve hep ona sorarım “Ne giyeyim?” diye. Modayı takip ediyorum tabii ki ama çok sıkı takipçisiyim, yeni trend neyse ben ordayım diyemem. Sevdiğim şeyleri kullanırım, nelerin değiştiğinin farkındayımdır, diyelim.
“Kill Bill’e hastayım mesela! Uma Thurman deyince gözlerimden kalpler çıkıyor. Beatrix gibi bir karakteri canlandırmak… Ya da Tim Burton’ın kurduğu o gotik dünyaya inanılmaz hayranım; öyle bir dünyanın parçası olmayı çook isterim!”
Gardırobunun olmazsa olmaz parçaları neler?
Kesinlikle kot pantolon, kaban ve beyaz tişört. Ah tabii ki spor ayakkabı bir de.
Hayattaki en büyük ilham kaynakların, seni motive eden şeyler neler?
Kitaplar benim için çok büyük ilham ve motivasyon kaynağı. Bir de bazı filmler ve özellikle soundtrack’ler!
Genetik önemli elbette ama formunu koruyabilmek için uyguladığın güzellik ve bakım rutinlerin var mı?
Dans ediyorum, bu beni zinde tutuyor. Bakım olarak da yüzümü yıkayıp nemlendiricilerimi düzenli sürerim, çünkü çok kuru bir cildim var. Nem çok önemli. Onun dışında günlük hayatımda özel bir şey olmadığı sürece makyaj yapmamaya çalışıyorum.
Kişisel gelişimin için son dönemlerde yaptığın aktiviteler var mı?
Kişisel gelişimim için her zaman yaptığım şey kitap okumak. Kitap okumak bana meditasyon gibi geliyor. Sanki kitap okuyorsam o sırada içimde başka bir dünya daha yaşıyor, sanki başka bir boyuta geçiş yapıyorum, daha zengin ve güçlü bir insan oluyorum. Okumadığım dönemlerde de çok ilginç; özgüveni düşen, daha kararsız, daha pesimist bir insan olabiliyorum. O yüzden oku Melis, oku. 🙂
Şimdi sırada ne var?
Bilmem, hayat sürprizlerle dolu, heyecanla beklediğim sürprizlerim vardır belki benim de!