Umut Eker: Hayatın ve sokağın içinden


Sokak modasını kendine has şekilde yorumlayan Umut Eker, stil danışmanlığından butik işletmeciliğine ve moda filmleri yönetmenliğine uzanan kariyer çizgisiyle ilham veriyor. İlk gençlik yıllarından bu yana gerçek bir Levi’s tutkunu olan Eker’i, ortağı Didem Soydan ile beraber yeniden yorumladığı efsanevi Trucker ceketi’nin lansmanında yakaladık.
Günümüzde beraber yiyip içen, eğlenen, seyahat eden sıkı dostların beraber iş yapmasına daha sık tanık oluyoruz. Sizin de Didem Soydan ile aranızda böyle bir bağ var. Tanıştığınız ilk günden belli miydi tüm bunların olacağı?
Tabii ki değildi. Öncelikle çok gençtik ve ikimizin de hayalleri vardı. Birbirimize gelecekte bu kadar sıkı bağlanacağımızı tahmin etmiyorduk. Aramızdaki dostluk her geçen yıl tarif edilemez bir hal aldı. Şu anda da kendi içerisinde zirvesini yaşıyor. Tabii yaptığımız işbirlikleri sayesinde daha da sıkı dost olduk.
Her zaman iyi anlaşır mısınız? Fikir ayrılıklarında kimin sözü ağır basar?
Birlikte iş yaparken arada birbirimize sataşırız. Bazen birbirimizi WhatsApp’ten engellediğimiz veya bir hafta konuşmadığımız da olur ama tabii sonunda barışacağımızı biliriz ve kendi kendimize oyun oynarız. Arkadaşlığımız bayağı komiktir. Çevremizdekiler genelde “aman aralarına girmeyelim, biz yanarız” derler.
“Entourage“ınızda başka kimler var?
Aslında öyle bir durumumuz yok. Kendi gibi yaşayan insanlarız. Dürüst olacağım: Menfaat ilişkisi kuramıyoruz. Bu zaten belli oluyordur. İzole de yaşamıyoruz. Kapımız herkese açık, herkesle arkadaşız. Bizim için gerçeklik ve samimiyet çok önemli. Çevremizde de o tarz insanlar toplanıyor. Hiçbirimizin kötü hırsı yok ve hayatı olduğu gibi yaşıyoruz.
Levi’s’ın ikonik “Trucker Jacket” modelinin 50. yılı için Berlin’de açılan bir sergiye dahil oldunuz. Olaylar nasıl gelişti?
Olaylar çok hızlı gelişti, biz de neye uğradığımızı anlayamadık! 🙂 Ben zaten Levi’s ile işbirliği yapmadan önce de gerçek bir Levi’s aşığıydım. Levi’s Marka Pazarlama Müdürü Serra Şenol ile tanışmamız o vesileyle oldu. Sadece bu marka işbirliğinden dolayı Levi’s giyen biri değilim. Evde on yıllık Trucker ceketlerim, jean’lerim var. Her zaman Levi’s’a büyük tutkuyla bağlıydım. Marka olarak görmezdim. Çünkü Levi’s bir yaşam biçimi.
Sokak modasından yolu geçen hemen herkesin Levi’s ile bir anısı veya hikayesi vardır. Sizinki neydi?
15–16 yaşlarındayken idol olarak gördüğüm dayım bana bir Levi’s almıştı. Hiç unutmam. Hatta ben başka bir jean markası istiyordum; o ise bana zorla “Levi’s alacağız, bunu giyeceksin” demişti. Benim için çok güzel bir hatıradır ve Levi’s sevmemdeki en önemli etkendir.
Trucker ceketi sergisine dönersek…
Levi’s ile son işbirliğimizde Leo (Lunatic), ben ve Didem, Berlin’deki Trucker Jacket’in 50. yılı sergisine katıldık. Dünyanın birçok ülkesinden kreatif isimlerin kişisel damgasını vurduğu ceketlerin yanında bizimki de sergilendi. Sonrasında da Didem ile bir Trucker daha tasarladık.
Nasıl kişiselleştirdiniz Trucker ceketini?
İlhamımızı İstanbul’dan aldık. Doğma büyüme İstanbullu’yum ve gerçek bir İstanbul aşığıyım. Şehrin tüm detaylarını çok seviyorum. Bu ceketi yaparken de kör göze parmak sokmadan, sırtına ülkemizi ve kültürümüzü temsil eden kilim desenini koymak istedik. Ön kısmında da benim kolumdaki dövmenin bir kopyası var. Rengine kadar tamamen aynı. Ceketin sol kolunda da Didem’in dövmesi var. Bu da bizi anlatıyor. Kendimizce dövmelerimizin de bir hikâyesi var. O yüzden hepsinin cekette toplanması bizim için duygusal olarak da oldukça değişik bir tecrübe.
Trucker ceket için son olarak bir video da çektin. Yönetmen şapkası giymek nasıl?
Yaklaşık 1,5 yıldır yönetmenlik yapıyorum. Daha önce Puma’ya da iki tane video çekmiştim. Onun öncesinde ise müzik video kliplerim var. Yavaşça, sakince ve emin adımlarla ilerlemeye çalışıyorum. Bence bu alanda gelecekte güzel işler yapacağım.
Nişantaşı’nda “Hole Academie” adlı ortak bir adresiniz var. Dükkanın kapısı kimlere açık? Kim burada kendini rahat hisseder?
Herkese açık ve herkes kendini rahat hisseder. Hayatın ve sokağın içinden bir mekan yapmaya çalıştık. Tasarımı ve dekorasyonu bana ait. Berlin, New York ve İstanbul gibi üç şehri çağrıştıran bir mağaza hayal ettik. Berlin’i tarz olarak çok beğenirim; dolayısıyla içinde biraz Berlin dokunuşları da var. Mağazamıza giren insanlar kendilerini çok rahat ve evinde gibi hissediyor. Türkiye’deki bazı mağazalarda şöyle bir sorun var: Müşteri geldiği zaman bir şeylere dokunmaya çekiniyor. Ben onlara “müze mağazalar” diyorum. Biz öyle olsun istemedik. Gerçekten de insanlar rahat hareket edebilsin, kahvesini içsin, mekanda vakit geçirsin ve kıyafetleri deneyimlesin istedik. Orada olduğumuz zaman, bizi görmeye gelen insanlarla sohbet ediyoruz. Bu durumdan da hiç çekinmiyoruz. Mağazada olduğumuzu bağıra bağıra söylüyoruz, “Buyurun gelin!” diye.
Satış siteniz var mı?
Aslında yola çıkış noktamız, kendimizce vakit geçirebileceğimiz bir yer yapıp, satışı da internet üzerinden yapmaktı. Neticede, Türkiye’nin geneline açılmak adına internet mağazacılığı şart. Fakat daha önceden ticaret yapmadığımız için önümüze birtakım engeller çıktı; bu arada insanlarla bire bir iletişim kurabildiğimiz mağazacılığı da çok sevdik. Mağazamızda digger markaların yanı sıra, “Hole Academie” etiketli ürünlerimiz de yer alıyor. Dolayısıyla her şey başlangıçta küçük bir kartopuyken, büyük bir çığa dönüştü. Biz de biraz kontrollü ve sakin hareket ettik. Fakat okurların takipte kalmasında yarar var; internet satış sitemiz şu günlerde her an açılabilir!
Sokak modası, dövme ve grafiti; hepsi de el ele giden kültürler. Bunlar sizin için ne ifade ediyor?
Yaşadığımız hayatın ta kendisini ifade ediyor. Dolayısıyla bunların hepsi, kendi içinde “biz”.
İlk dövmen hangisiydi? Sonuncusu hangisi olacak? Veya sondan bir önceki diyelim…
İlk dövmemi on yedi yaşımdayken sırtıma yaptırmıştım. Çok küçüktüm ve acıyıp acımadığını bile hatırlamıyorum. Son dövmem ise kafamdaki köpekbalığı dövmesi. Aa pardon! Son dövmem o değil! Son olarak koluma, Hindistan’a giriş — çıkış kaşelerini yaptırdım. O kadar çok dövme yaptırıyorum ki son dövmemi bile hatırlayamadım 🙂 Bundan sonrakini ise henüz ben de bilmiyorum.
Kimi giydirmek isterdin?
Eskiden stil danışmanlığı yapıyordum. Fakat şimdi buna devam etmiyorum. Çünkü beni yeterince doyurdu ve o konuda kendimce son noktaya ulaştım. 1,5 yıldır ise yönetmenlik beni daha çok heyecanlandırıyor. Tabii olgunlaştım ve hayattan ne istediğimi çok daha iyi biliyorum. Yönetmenlik kariyerim daha kendinden emin gidiyor. Tabii şu da var: Yıllarca stil danışmanlığı yapmış olmam, yönetmenlikte de beni kreatif olarak bir adım ileriye taşıyor. Tabii hala birini giydirebilirim ama bilemiyorum…
Son zamanlarda gördüğün en harika şey neydi?
Tac Mahal. Gerçekten büyüleyici ve hikayesi beni çok etkiledi.
Sosyal medyayı çok “hızlı” kullanıyorsun. Instagram sana nasıl bir pencere açtı? Şimdi sırada ne var?
Instagram’ı genel olarak seviyorum ama sevmediğim çok fazla yanı da var. Bazen çok yorucu oluyor. Çünkü orası, bilgi akışının çok hızlı yayıldığı, koskocaman görsel bir çöplük. Artıları da var eksileri de. Bizim jenerasyonumuz daha çok kendi deneyimleyerek bir şeyleri analiz edebiliyordu. Fakat şimdi yaklaşık bir saat içinde iki bin tane görselle karşılaşıyorsun. Bilgi akışının hızı, kişinin kreatif anlamda doğruyu ve yanlışı ayırt etmesinde sorun teşkil ediyor. Ben bu durumdan bazen çok rahatsız oluyorum. Yine de sosyal medya doğru kullanıldığında çok güzel bir şey. Sadece eğlenmek için kullanılsa çok daha sağlıklı olurmuş gibi geliyor bana. Şimdiki Z jenerasyonu bizden çok daha hızlı ve pratik. Sosyal medyada da çok daha etkinler. Biz biraz daha sakin ve dingin olanlardanız. Mesela ben Instastory’de en fazla on beş dakika geçiriyorumdur. Günde 5–6 saat story çekerek yaşamam mümkün olmazdı. Gerçek hayatı kaçırmış olurdum. Ben Instagram ile yatıp kalkmayan bir jenerasyonun parçasıyım ve Instagram fenomeni de değilim. Dolayısıyla “Instagram olmasa ne yaparım” diye düşünmüyorum.
NEREDE?
www.holeacademie.com
Kendin Kadar Orijinal Yap! Orijinal denim ceket tasarımı 50. yılını devirdi! 1967’de ilk kez piyasaya sürülen Levi’s® 70505 Trucker modeli, çok geçmeden sahiplerinin kişisel damgasını vurabileceği bir tuvale, adeta bir sanat serine dönüşmüştü. 1973’te Levi’s ilk Denim Sanatı Yarışması’nı düzenledi. Levi’s tutkunlarının ceketlerini tamamen eşsiz kılma arzusu daha da güçlenerek sürdü; öyle ki Levi’s birkaç sene önce tüm dünyada The Levi’s Tailor Shop konseptini hayata geçirdi. Böylece artık markanın takipçileri, profesyonel bir terziden küçük bir destek alarak ceketlerini kişiselleştirme şansı buluyor. Coachella gibi popüler festivallere damgasını vuran dantelli, payetli, nev‑i şahsına münhasır Trucker ceketlerinin kaynağını artık biliyorsunuz! |