GARDIROP MAGAZİN

Diana Güler: Mutluluk Kelebek Gibidir

Uzman Klinik Psikolog Diana Güler

Şim­di her zamankinden daha çok içe döndüğümüz, kendimizi din­lediğimiz, stres ve kaygıy­la bel­ki her zamankinden çok baş başa kaldığımız bir zaman. Uzman Klinik Psikolog Diana Güler’e karan­ti­na gün­lerinde kendimize nasıl daha nazik davran­abile­ceğimizi ve bu gün­ler­den nasıl der­sler­le çık­a­bile­ceğimizi sor­duk. 

Toplumu­muz­da psikolo­jiye artan bir ilgi var. Şu an psikolo­jiye eski­sine göre daha mı çok ihtiy­acımız var? 
Hay­at­ta kalmak en temel evrim­sel moti­vasy­on­u­muz. Var­lığımızı, sağlığımızı ve bütün­lüğümüzü tehdit eden her tür­lü dış etken biz­im için bir stres kay­nağıdır. Hastalık tehdi­di ve yaşam­sal riskler korku yaratır. Stres karşısın­da ortaya çıkan en yaygın üç tep­ki ise savaş­mak, kaç­mak ya da don­mak­tır. Herkesin karak­ter özel­lik­ler­ine ve yaşam hikaye­sine göre stres tep­kisi fark­lı ola­biliy­or. Örneğin bu hastalık sal­gını karşısın­da kimi insan­ların korku­ları çok daha yoğun, konuy­la ilgili zihin­sel meşguliyet­leri aşırıya kaça­biliy­or ve insan­lara kaygı bulaştırıy­or­lar. Kim­i­leri ise ris­ki cid­diye alma­ma, gerçek­lik­ten kaç­ma, hat­ta inkar etme eğil­i­minde ola­biliy­or. Kimi insan­lar ise korku ve kaygı­dan neredeyse par­al­ize olmuş; yani sağlık­lı düşüne­mez, harekete geçe­mez halde kalakalmış durum­da.

Coro­na virüsü sal­gınının, yakın zaman­da yaşadığımız pek çok baş­ka trav­matik deney­imin üzer­ine eklen­miş olduğunu da belirt­mek lazım. Şöyle bir düşünecek olur­sak, son birkaç yılımız pek çok doğal afet, kaza, kriz ve toplum­sal trav­may­la geçti… Deprem­ler, savaş, göç, terör, uçak kaza­sı, çığ felaketi, kadı­na şid­det, çocuk istismarı, inti­har­lar, küre­sel ısın­ma, iklim krizi, hava kirlil­iği, asit yağ­murları, gıdalar­da­ki katkı mad­deleri ve zarar­lı tarım ilaçları, ekonomik kriz, işsi­z­lik ve şim­di de coro­na virüsü sal­gını… Hat­ta bu kabarık list­eye şim­di bir de çekirge isti­lası korkusu eklen­di. Fizik­sel, zihin­sel ve ruh­sal bağışık­lık sis­temimizi dengede ve güçlü tut­manın öne­mi de bu nok­ta­da doğal olarak art­mış durum­da.  

Uzmanı olduğunuz ve uygu­ladığınız ter­api yön­tem­lerinden bahseder misiniz? 
Bil­işsel Davranış Ter­apisi, Bil­işsel Varoluş Ter­apisi, Dinamik Ter­api, Çözüm Odak­lı Ter­api, Şema Ter­api, İmago Ter­api, Strate­jik Aile Ter­apisi, EMDR Ter­apisi gibi çeşitli yön­tem­ler kul­lanıy­o­rum. Bun­lar­dan iki tanesi­ni özel­lik­le açık­la­mak ister­im. İlki, Bil­işsel Davranışçı Ter­api yön­te­mi: Kişinin düşünce yapısının, algılarının ve olay­ları yorum­layış şek­lin­in, duy­gusal tep­ki­leri­ni ve davranışlarını belirlediği kuramı­na dayanır. Bu ter­api­de­ki amaç, kişinin olum­suz ve işlevsel olmayan düşünceleri­ni yeniden yapı­landır­mak; yer­ine gerçekçi ve olum­lu düşünce şek­li­ni getirmek­tir. Bu şek­ilde kişinin duygu ve davranışlarının da değişme­si sağlanır. Olum­suz bir düşünce zih­n­i­miz­den geçtiğinde olum­suz duygu­lar yaşar, olum­suz davranışlar içine gireriz; bedensel olarak da vücud­u­muz­da gergin­lik hisseder­iz. Kalp atışlarımız hızlanır, ter­leme, sıcak veya soğuk bas­ması gibi belir­til­er yaşarız. 

İki­nci yak­laşım olan EMDR’ye göre ise rahat­sı­zlık­ların ve olum­suz kişi­lik özel­lik­lerinin arkasın­da uyum bozu­cu, işlen­meden ve izole bir şek­ilde depolan­mış anılar yatar. Kişinin ken­disi ile ilgili olum­suz inançları (örn: Ben aptalım), olum­suz duy­gusal tep­ki­leri (başara­ma­mak­tan kork­ma) ve olum­suz somatik tep­ki­leri (sınav­dan önce­ki gece karın ağrısı), prob­lemin ken­disi değil, semp­tom­ları yani bugünkü dışavu­rum­larıdır. EMDR ter­apisi ile sadece semp­tom­lar ortadan kalk­maz. Baş­ta çocuk­luk çağı olmak üzere her yaş­ta yaşan­mış ve etk­isi trav­matik olan her tür olum­suz yaşan­tı ve işlen­memiş anı, EMDR ter­apisinde etk­i­leri duyarsı­zlaştırılarak yeniden işlem­lenir. Böylece kişiye rahat­sı­zlık veren olay­la ilgili negatif inançların, yeri­ni poz­i­tif inançlara bırak­ması; olayın artık kişiyi etk­ile­mez hale gelme­si sağlanır. Bu yön­tem, beynin sağ ve sol lobunun aynı anda çalış­masını sağla­yarak kişinin rahat­sız edi­ci materyal­leri tekrar işleme­sine yardım­cı olur. Bu ter­api, REM uyku sırasın­da olan şeyle aynı etkiyi yaratır. 

Uzman Klinik Psikolog Diana Güler

Evde kaldığımız bu süreçte ter­api­lerinizi online iletişim kanal­ların­dan mı sürdürüy­or­sunuz? Yüzyüze görüşmelere göre online görüşmel­er nasıl geçiy­or? Ver­im ala­biliy­or musunuz? 
Ben bu süreçte tüm ter­api seanslarımı ve eğitim­ler­i­mi online plat­form üzerinden devam ettiriy­o­rum. Trav­ma İyi­leştirme Grubu’nun bir üye­si olarak Coro­n­avirüs sürecinde bu hastalığa yakalanan­lara ve yakın­ları­na, sağlık sek­töründe ve belediyel­erde çalışan tüm per­son­ele gönül­lü olarak ücret­siz online ter­api desteğinde bulunuy­o­rum. Online seanslar da en az yüz yüze görüşmel­er kadar etk­ili; hiçbir fark­ları yok. İst­at­ist­iks­el olarak da aynı etkiye sahip olduk­ları ve duygu geçir­gen­liği açısın­dan da bir fark yarat­madık­ları görülmüştür. Danışan­larım­dan aldığım yorum­lar da gayet mem­nun olduk­ları yönünde. İki taraf da bir­birinin yüzünü görüy­or. Olum­suz sayıla­bile­cek tek şey, tüm bedeni gör­müy­or olmak. Bir­takım olum­suz duygu­lar his­set­tiğimizde beden­i­miz buna karşılık verir. Örneğin bacak­larımızı sal­laya­bil­i­riz, eller­im­izi oynata­bil­i­riz. 

Özel­lik­le Covid-19’un dünyayı eve hapsetmesin­den son­ra, herkes bunu kendiyle uğraş­mak, ken­di­ni geliştirmek için bir fır­sat olarak gördü. İns­anl­arın kişisel gelişime bu kadar kafayı tak­ması “sağlık­lı” mı sizce? Dünya ülkeleri hep zor­layıcı olay­lar yaşadı ve insan­lar doğal yol­lar­la veya insan eliyle oluşan tür­lü trav­matik olay­lara maruz kaldılar. Bu süreçlerde herkes bir değişim ve başkalaşım evre­sine geçme­di. Eğer öyle olsay­dı, herkesin kişisel seviyesinin çok yukarılara taşın­ması gerekir­di. Bu sefer de % 20’ lik bir kısım bu süreçten ken­di­ni geliştir­erek çıka­cak­tır; diğer % 80 ise aynı şek­ilde hay­at­ları­na devam ede­cek­tir. İns­anl­arın içe dön­me ihtiyaçları ve kendi­leri­ni geliştirme istek­leri­ni çok anlam­lı buluy­o­rum. Okuya­madık­ları kita­pların, izleyemedik­leri film­lerin, gezemedik­leri ser­gi ve müzelerin tam şu dönemde rahatlık­la tadını çıkara­bilir­ler. Fakat bir taraftan da diji­talleşme çağının getirdik­leri, insan­ları mut­su­zluğa sürük­lüy­or. Sosyal medya­da herkesin pay­laşımını yap­tığı güzel yemek­ler, can­lı yayın­lar ve spor aktiviteleri karşısın­da, gününü boş geçir­miş bir birey ken­di­ni yeter­siz ve değer­siz hissede­biliy­or. Üretken­lik çok değer­li fakat herkesin ken­di yap­tık­ları­na odak­lan­ması ve elin­den gelenin en iyisi­ni yap­tığını fark ederek hay­atı­na devam etmesi önem­li. 

Bu dönemde evde stres ve kaygıy­la başa çık­mak için tavsiyeleriniz nel­er?    
Yaşanılan zor­layıcı döneme bağlı olarak ortaya çıkan stres belir­ti­leri­ni önle­meyi ya da azalt­mayı hede­fleyen yön­tem­ler, sanılanın aksine, bir­takım olum­suz duygu­lar­dan (korku, üzün­tü, öfke gibi) kur­tul­mayı hede­fle­mez; bu olum­suz duygu­ları fark etm­eye ve anla­maya çalış­mak­la başlar. Fizik­sel aktivite ve beslen­menin yanı sıra, çeşitli gevşeme teknikleri de stres ve kaygıy­la başa çık­ma­da etk­ili yön­tem­ler. Bu konu­da etk­ili üç egz­er­sizi bir köş­eye not etm­enizi ister­im: Diyafram nefe­si, Den­geleme ve Aşa­malı Kas Gevşetme.  

Sosyal izo­lasy­on esnasın­da öğren­ci-veli psikolo­jisi üzer­ine nel­er söyleye­bilirsiniz? Ailel­er çocuk­ları­na bu dönemde nasıl yak­laş­malı, onları nasıl motive etmeli?   
Bir ebeveyn kaygılı olduğun­da, çocuk da bu kaygıyı algılar ve kaygısını ne kadar iyi maske­leyip gizlese de bu kaygıya sahip olur. Onların sözel olarak kendi­leri­ni ifade ede­bilme yetenek­leri yetişkin­ler gibi olmadığı için, olum­suz duygu­larını yıkıcı davranışlar­la gös­terir­ler. Bu neden­le mev­cut haber­ler kaygılarınızı artırıy­or­sa, sosyal medya ve haber kanal­ların­dan aldığınız bil­gi ağını sınır­landıra­bilirsiniz. Çocuğunuzun haber­lere erişi­mi­ni sınır­landırın. Ekran­da izlediği her konuyu gözlem­leyin.

Eğer çocuğunuz coro­na virüse dair panik atak ve fobil­er göster­m­eye başladıysa, hem size hem de ona yardım­cı ola­bilmek için bir ter­apis­tle görüş­m­eniz gerek­li ola­bilir. Önem­li olan, aile olarak açık iletişi­mi sürdürmek ve güçlendirmek. Bu korku­ları konuşun, mümkünse gider­mek için mev­cut bil­gi­leri kul­lanın ve gerek­liyse haber­leri kap­at­mak­tan çek­in­meyin. 

Uzman Klinik Psikolog Diana Güler

Çocuk­larınız, ders esnasın­da sizin ora­da olup onlara yardım­cı olmanız konusun­da zor­lan­abilir­ler. Çalış­maları söz konusu olduğun­da onlara bazı seçenek­ler sunun. Konu seçmeler­ine veya nerede çalışa­cak­larını seçmeler­ine izin verin. Çocuk­larınıza çalış­maların­da destek olun, ancak unut­mayın ki aranız­da­ki bağ, akademik başarıların­dan daha önem­lidir. Arkadaşları ile bağlan­tı kura­bilmeleri için sosyal medya ile ilgili bazı kural­ları gevşetin. Uyu­ma ve çalış­ma zamanı geldiğinde ise elek­tron­ik ciha­zları ve oyun­ları bir kenara bırak­mak konusun­da kural­ları sıkı tutun.

“Mutluluk kelebek gibidir. Siz yakalamaya çalıştıkça o kaçar. Ne zaman ki dikkatinizi başka şeylere verirsiniz, ancak o zaman gelip omzunuza konar.”

Mut­lu­luğun den­klem­i­ni nasıl kurardınız? 
Buddha’ya göre sonu mut­lu­luğa varan bir yol yok­tur. Yol mut­lu­luğun ken­di­sidir. Mut­lu­luğu bir yere, bir şeye ulaş­mak­tan ziyade, kişinin yaşa­mak­ta bul­duğu doyum olarak tanım­lıy­or. Geçen yüzyılın en önem­li filo­zofların­dan olan Kierkegaard ise mut­lu­luğun anın tadını çıkar­mak­tan geldiğine inanıy­or­du. Mev­cut şart­ların getirdiği prob­lem­leri dönüştürmeyi bırakıp, onları deney­im olarak görm­eye başladığımız zaman mut­lu­luğa ulaşa­bile­ceğimizi savun­du. “Yaşam çözüle­cek bir prob­lem değil, tecrübe edile­cek bir gerçek­lik­tir.” Nietzsche’ye göre ise mut­lu­luk kısa ömür­lüdür. Her an sona ere­bilir. Niet­zsche, mut­lu­luğu ide­al tem­bel­lik duru­mu şek­linde tanım­lamıştır. İns­anın, özgür­lüğünü ve ken­di fikir­leri­ni kısıt­layan bütün engel­leri aşa­cak büyük bir güç ve mücadele ruhu­na sahip olarak hay­at­tan mem­nun ola­bile­ceği­ni savun­muş­tur. Son tahlilde mut­lu­luk arayışının sıkıcı bir israf olduğunu söyler. Erich Fromm’a göreyse: “Her insan mut­lu ola­maz. Çünkü gereğin­den fazla özler hay­atın­dan çıkan­ları. Hak ettiğin­den daha büyük umut­la bek­ler hay­atı­na gire­cek­leri. Ve asla göre­mez yanı başın­dak­i­leri.” 

Bana göre ise mut­lu­luk, kendimiz için doğru bul­duğu­muz yaşamı sürdürme özgür­lüğü. Mut­lu­luk kele­bek gibidir. Siz yakala­maya çalıştıkça o kaçar. Ne zaman ki dikka­tinizi baş­ka şeylere verirsiniz, o zaman gelip omzunuza konar. Gele­ceğe dair plan­lar kurarız, son­ra o gün gelir ve aslın­da hay­al ettiğimiz kadar mut­lu olmadığımızı fark eder­iz. Plan yap­madan bir arkadaşımı­zla karşılaşıp onun­la kahve içerken ise saatlerce gülebil­i­riz. Yol­cu­luğun bize getirdiği güzel­lik­leri fark ederek, zor­la­madan yaşa­mamız gerek­tiği­ni düşünüy­o­rum. Sadece hedef odak­lı ilerlediğimizde hedefe giden yolda­ki tüm fır­sat­ları kaçıra­bil­i­riz. 

Zor zaman­lar­da fay­dasını gördüğünüz bir telkin cüm­le­si var mı? 
Özel­lik­le de tam Coro­na virüs sürecinde kendime ve başkaları­na en sık söylediğim telkin cüm­le­si: “Her şey başladığı gibi biter. Bu süreç de bite­cek. İçinizdeki ışığı ve umudu hiç kay­bet­meyin ve mucizelere daima inanın. Hay­at­ta­ki en büyük rakip insanın ken­di­sidir ve savaşı başkalarıy­la değil, elin­iz­den gelenin en iyisi­ni yap­tığınıza ina­narak ken­di­ni­zle verin.”

Şu sıralar ne okuy­or, ne din­liy­or, ne izliy­or­sunuz? 
Haluk Bilginer’in oyun­cu­luğunu çok beğenir­im. Özel­lik­le de ödül aldığı tek sezon­luk “Şah­siyet” dizisi­ni herkese öner­ir­im. Bu dizinin incelemesi­ni de bir yönet­men arkadaşım­la Insta­gram can­lı yayının­da gerçek­leştirdik. Bunun yanı sıra “Masum” dizisi ile “Kış Uykusu” adlı filmi­ni de şid­de­tle tavsiye eder­im. 

Uzman Klinik Psikolog Diana Güler

Evden çıkıp yeniden hay­a­ta karış­maya başladığınız­da­ki ilk yapacağınız şey ne ola­cak?  
Sahilde yürüyüş yap­mak, son­rasın­da yoga yap­mak ve ardın­dan kahve­mi içmek. Aslın­da bu süreç bize basit gördüğümüz, elim­izin altın­da olan her şeyin ne kadar değer­li olduğunu gös­ter­di. Her gün işe giderken yakı­nan insan­lar işy­er­leri­ni, otur­duk­ları san­da­lyeyi, masalarını özledil­er.  Dışarı­da soluk­lanıp nefes almanın, kuşları izle­menin, onlara ekmek atmanın keyfi­ni, içtiğimiz sıcacık kahvenin değeri­ni, şen kahka­halar attığımız dost soh­bet­leri­ni, bir­bir­im­ize sarıl­manın yarat­tığı sıcacık his­lerin ne kadar önem­li olduğunu bir kez daha hatır­lat­tı. Basit sanılan her şey ne de kıymetliymiş! Umarım tüm insan­lık olarak bu süreçten çıkıp eski hay­at­larımıza döndüğümüzde bu zor­luk­lar­dan öğrendiğimiz der­s­leri unut­mayız. Hay­at diyalek­tir; tok­luğun değeri­ni açlık sayesinde, aydın­lığın kıymeti­ni karan­lık vesile­siyle, var­lığın yüceliği­ni yok­luk sebe­biyle öğreniy­oruz. 

Şim­di sıra­da ne var? Bu yaşadığımız pan­de­mi gele­cek plan­larınızı nasıl değiştir­di? 
Genel hay­at felse­fem, plan yap­ma­mak üzer­iney­di; bu yüz­den plan yap­ma­maya devam ede­ceğim. Şu anda yunus­lar denizde rahatça geziy­or­lar, hava kirlil­iği azaldı, balık­ların sayıları art­tı. Kısacası tüm can­lılar daha kon­for­lu bir hay­at sürüy­or­lar. Dünya’ya en büyük zararı insan­lığın ken­disi veriy­or; bu yüz­den içimize dönüp olum­suz özel­lik­ler­im­i­zle yüzleşmek için en doğru zaman. Pro­jek­te edip yan­sıt­tığımız, bir başkasını suçladığımız o yan­sı­ma aslın­da bize ait. Bun­ları görmek ve yeni bir “kendimiz” ima­jı ortaya çıkarıp değişmek için bel­ki de en doğru zaman. 

Exit mobile version