İskandinav kafası: Selçuk Gerger
2015’te Türkiye pazarındaki bir boşluğu görerek Novapera’yı kuran girişimci Selçuk Gerger, İsveç ve Danimarka’nın en köklü ve karakteristik moda ve outdoor markalarını meraklısıyla buluşturuyor. Kendisiyle İskandinav stili ve sıradaki hayalleri üzerine sohbet ettik.
İş geliştirmek hobiniz diyebilir miyiz? Bugüne kadarki girişimlerinizden neler öğrendiniz?
Hobim mi bilmiyorum ama severek çalışıyorum. Genel olarak şirketimizin yapısı ve onun getirdiği bazı dinamiklerden dolayı, hem işin kendisinin gelişmesi gerekiyor hem de sürekli başka işler de geliştirmemiz gerekiyor. Aslına bakarsanız, “mecburen” iş geliştiriyoruz, ama bir taraftan da evet, hoşuma gidiyor; seviyorum o dinamizmi, sürekli yeni markalar, yeni mağazalar ve yeni projelerle uğraşmayı… Hep aynı şeyi yapayım, kafam rahat, riskim az olsun, sakin sakin kendi halinde huzurlu bir iş hayatım olsun diyenler de var. Yanlış da yapmıyorlardır belki, ama o ben değilim, o kesin!
Novapera bünyesinde şu anda hangi markalar var? Hangi isimlerle ilerleyeceğinizi neye göre belirliyorsunuz? Sezgisel bir kararla mı, yoksa daha somut verilere dayanarak mı hareket ediyorsunuz?
Bünyemizdeki markalar öncelikle Fjallraven ve Kanken. Türkiye’de en çok bilinen iki üç marka sırt çantası markasından biri oldu Kanken. Fjallraven de git gide güçleniyor. Diğer bir marka da Danimarka’dan Rains. O da oldukça etkili bir marka. 15 farklı şehirde mağazaları var; Paris, Londra, Berlin, New York gibi pek çok güzel şehirde. İçlerinde sadece Rains Danimarkalı, diğerleri İsveçli. Sandqvist ve Dadicated markalarımız ise doğrudan Stockholm’den çıkma.
Yani kısacası, markalarınızın tamamı İskandinav kökenli. Sizce İskandinav stilini özel ve başarılı kılan nedir?
Son 15–20 yılda dünya genelinde çıkan markalara bakarsak, İskandinavya’dan çok fazla yenilik geldiğini görüyoruz. Ama Türkiye’de hala bilinmiş, kabul edilmiş, yaygınlaşmış bir şey değildi. Bu eksiği gördük. Sadece İtalya, Fransa, Amerika, İngiltere değil başka ülkelerden de hayatın başka yerlerine temas eden markalar çıkıyor. Bu sebeple İskandinavya’ya odaklanma kararı aldık. İlk markamız Fjallraven oldu. İskandinav markalarının ortak özelliklerine baktığımızda, genel anlamda bir boşluğu doldurmaya yöneldiklerini görüyoruz. Örneğin, organik pamuktan ürünler üretmek konusunda öncü olmak istiyorlar. Skateboard kültürünü yaşatmak istiyorlar. Temiz, düzgün, çok sade tasarımlı ürünler yapmak istiyorlar. Öyle olunca, aslında getirmeyi seçtiğimiz bu markalar, bir noktada bizim de temsil ettiğimiz dünyayı oluşturmaya başladı. Fjallraven’in 60 yıllık geçmişi var ve İsveç kültürünü yansıtıyor. Kanken renkliliğini, Sandqvist sadeliğini yansıtıyor. Dadicated duyarlılığını yansıtıyor. Bütün ürünleri organik kotondan. Fabrikadaki çalışanların da katkısına değer vererek üretiyorlar. Kötü şartlarda, emek verenlerin hakkına aykırı şekilde üretilmiyor ürünler.
Getirdiğiniz markaların en yenilikçi bulduğunuz özellikleri neler?
Klişeye kaçarak, hepsi benim için çok önemli demek istemiyorum ama yine de birini seçmem gerekse Fjallraven’i seçerdim.
Fjallraven için L’Appart öncülüğünde “Fjallraven’i nasıl telaffuz ediyorsun?” videosu çekmiştiniz, çok ses getirmişti…
Evet dikkat çeken bir video olmuştu. Onun gibi başka projeler de olacak. Bazı markalar sadece Instagram gücüyle hayatımıza giriyor. Saatten çantaya kadar pek çok ürün bu şekilde hayatımıza giriyor. Fjallraven’de güzel olan şey ise 60 yıl önce kurulmuş olmasına rağmen hala aynı etkiyi yaratabilmesi, bugün de popüler, trendy ve yükseliyor olması. Kanken de 40 yaşında ve hala iyi yerlerde varlığını sürdürüyor. Farklılık yarattıkları tek şey, küçük ya da büyük boyunu yapıyor olmaları. Günün sonunda, o klasik Kanken çanta hep aynı.
Hem doğayla iç içe olmak isteyenlere, hem de sokak modasını yakından takip edenlere hitap edecek cool, pratik ve neşeli ürünleriniz var. Moda sektörünün neresinde kendinizi konumluyorsunuz?
Aslında hikayeyi oluşturan şey, bu farklı temalar. Şu an zaten günümüzde bir tüketim çılgınlığı var. Herkes her şeyi istediği yerden alabiliyor. Türkiye’de daha çok alışveriş merkezlerinden, ve bazen sadece logosundaki farklılığa göre alışveriş yapılıyor. Bizim temas ettiğimiz, yani hedeflediğimiz ve bizi seven kitle; biraz bu aynılıktan uzaklaşmak isteyen, sadece üzerindeki logodan değil de ürünün kendisinden hoşlanan, keyif alan bir kitle. Günün sonunda, siyah t‑shirt arayacağım deseniz yüz tane mağazada bulursunuz ama hikayesi olan bir siyah t‑shirt istediğinizde, iş biraz daha farklılaşıyor. Daha özel insanlara hitap etmiş oluyorsunuz. O kişilerin de içine sinen kıyafetler oluyor.
İlk Vitruta mağazasını Tomtom’da açtınız. Mağazalara yenilerini eklemeyi düşünüyor musunuz?
Tomtom’daki mağazamız duruyor; ona şimdi Vitruta Outdoor diye yeni bir doğa sporları bölümü eklendi. Mart 2018’de açtığımız Ortaköy mağazamızın ismi de Vitruta oldu. 9 ayda üç mağazamız oldu şimdilik; yenilerini de eklemeyi düşünüyoruz.
Tasarım veya girişimcilik konusunda şu sıralar size Türkiye’den veya dünyadan ilham veren isimler kimler?
Yurtdışında çok iyi işler yapanlar var ama o insanların iş yapma şeklini örnek aldığınızda, Türkiye’de tam yerine oturmayabiliyor. Çünkü her ülkenin kendine ait başka dinamikleri ve kültürü var. O yüzden sektörden birini örnek alınca, birazcık yanlış işler ortaya çıkabiliyor. Çiğ kalabiliyor ya da kimliği yanlış ifade etmiş olabiliyor.
Açıkçası sektör dışından da örnek alınacak bayağı insan var. Benim örnek aldığım biri yok, ama genel vizyon açısından Steve Jobs, benim jenerasyonumu büyük ihtimalle en çok etkilemiş iş adamlarından biridir. Sevmeyeni de vardır, etik kısımları tartışılabilir ama benim jenerasyonum için en büyük farkı o yarattı. Herkesi kucaklamaya çalışmayıp insanların kendisine ayak uydurduğu bir iş düzeni ortaya çıkarması, bence bayağı etkileyiciydi.
Tüm bu yoğunluğun içinde kendinizi reset’lemek istediğinizde nereye gider, ne yaparsınız?
İtalya’ya giderim. Her yıl yaklaşık üç-dört haftayı orada geçiriyorum. Olduğum ülkenin gündeminden kopup orada trafikten uzakta kafamı dinlemekten keyif alıyorum.
Son zamanlarda gördüğünüz en harika şey neydi?
Bir iki ay önce Las Vegas’ta, “Cirque du Soleil — O” diye bir show’a gitmiştim. Çok etkileyiciydi!
Şu anki başucu kitabınız hangisi?
Gençlerle Başbaşa / Ali Fuad Başgil.
Ufukta sizin için neler var?
Yılın ilk yarısında üç mağazalı düzeni oturtmak. Aynı şekilde hem marka tarafında arayışlarda olmak, hem de yenilikçi başka neler yapabiliriz, bu heyecanla kimliğimizi nerelere taşıyabiliriz, bunları ölçmek…